NU SE: ADLARINIZ BÜTÜN SOKAKLARDA

Sayı 40, Eylül 2017

Nuriye ve Semih Yalnız Değildir

Nuriye ve Semih’in yargılandıkları davanın ilk duruşması 14 Eylül’de gerçekleştirildi.

Yüksel direnişinin yargılanmaya çalışıldığı davanın ilk duruşmasından iki gün önce devlet saldırılarına başka bir boyut kazandırarak, Nuriye ve Semih’i savunan Halkın Hukuk Bürosu’ndan on avukatı gözaltına almıştı. Buna karşın 1016 avukat, gözaltına alınan avukatların yerine Nuriye ve Semih’i savunmak için duruşma gününde hazır bulunmaktaydı.

Duruşma günü sabahın erken saatlerinden itibaren adliyenin çevresi tümüyle polis ablukası altındaydı. Polis adliye çevresindeki varlığıyla adliyeyi mesken tutmuşken sabah saatlerinde Nuriye ve Semih’in duruşmaya getirilmeyecekleri yönündeki haberler geldi. Ankara Jandarma Komutanlığı mahkemeye gönderdiği yazıda personel açıdan yetersiz olduklarını ve Nuriye ve Semih’in kaçırılma ihtimallerinin bulunduğunu gerekçe gösterdi.

Duruşma öncesi adliye bahçesinde çok sayıda avukat, baro başkanı, vekil ve devrimcinin gerçekleştirmek istediği basın açıklamasına polis saldırdı. Saldırı sonrasında adliye önünde ve Abdi İpekçi Parkı’nda atılan Nuriye ve Semih sloganlarına tahammül edemeyen polisler, toplamda 30’dan fazla kişiyi yerlerde sürükleyerek gözaltına aldı.

Adliye içerisinde ise Nuriye ve Semih’in getirilmediği, “sanık” olarak sadece Acun Karadağ’ın bulunduğu duruşmaya çok sayıda izleyici katıldı. Polisler adliye dışında olduğu gibi adliye koridorlarındaki devrimcilere de yakın mesafeden gaz sıktı ve birçok kişiyi merdivenlerde sürükleyip gözaltına aldı. Pek çok şehrin baro başkanlarının savunma yaptığı duruşma sonucunda Nuriye ve Semih’in tutukluluk hallerinin devamına, bir sonraki duruşmanın 28 Eylül 2017 günü Sincan Hapishanesi Kampüsünde bulunan duruşma salonunda görülmesine ve her bir “sanık” için en fazla 3 avukatın savunma yapabilmesine karar verildi.

Devletin duruşma günü adliyenin içinde ve dışında gerçekleştirdiği tüm saldırılar, savcının isnat ettiği suçlar ve mahkemede verilen kararlar Nuriye ve Semih’in direnişinin kırılmasına ve direnişi kriminalize etmeye yönelik saldırıları giderek artıyor. Devletin tüm bu saldırılarına karşı 28 Eylül’de de Ankara’da Nuriye ve Semih’in dayanışmacısı ve dışardaki sesi olacağız.

OHAL’in ardından iktidarın yayınladığı KHK’larla işlerinden atılan binlerce akademisyen ve öğretmenden sadece ikisiydi onlar. Akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça’nın Kasım 2016 yılından itibaren “işlerini geri almak” için Yüksel Caddesi’nde başlattığı kararlı ve zorluklarla dolu direnişleri 300 günü geride bıraktı.

Ankara’da Yüksel Caddesi’nde her gün gerçekleştirdikleri oturma eylemlerini 190 günden fazla zaman önce açlık grevi eylemine dönüştüren, direnenlerin ve dayanışmacıların artmasının ardından tutuklanan Nuriye ve Semih 110 günü aşkın süredir de tutuklu.

Direnişin ilk zamanlarında Yüksel Caddesi’nde neredeyse her gün saldırıya uğrayan Nuriye ve Semih’in kararlılığı direnişle dayanışanların sayısını giderek arttırdı. Yüksel Caddesi inançlı ve kararlı insanlarla doldu taştı. Sayıların yüzler olduğunu gören devlet direnişe saldırdı; Nuriye ve Semih’i tutuklayarak caddeyi eylemlere kapattı.

Tutukluluğun ardından coğrafyanın her yerinde dayanışma eylemleri gerçekleştirildi. Ankara’da Yüksel Caddesi’nde, Nuriye ve Semih’in direnişi başlattıkları yerde onlarla dayanışmak için her gün eylemler sürerken, İstanbul’da da her hafta Kadıköy Süreyya Operası önünde dayanışma eylemleri yapılıyor.

Devlet, Nuriye ve Semih’in direnişini onlara doğrudan saldırarak yok etmeye çalıştığı gibi aynı zamanda direnişle dayanışan ve Nuriye ve Semih’in direnişini dışarıda da sürdürenlere yönelik saldırılarda bulundu. Nuriye ve Semih’in her gün Yüksel Caddesi’ndeki sloganları ve kararlılıkları nasıl korkuttuysa, devlet, dışarıda direnişi büyütmek isteyenlere Nuriye ve Semih’in adlarını dahi yasaklamaya çalıştı.

Her hafta polis, İstanbul’da, Kadıköy’de Nuriye ve Semih’in direnişi ile dayanışmak için yapılan eylemlere saldırdı; Cumartesi Anneleri’nin ve KESK Şubeler Platformu’nun oturma eylemlerinde Nuriye ve Semih’in adlarının geçmemesi için tehditler savurdu. Tüm bu yasaklamalar sürüyor, devlet eylemlere saldırıp gözaltılar yapıyorken Nuriye ve Semih’in adlarının yasaklanamayacağı ve direnişin toplumsallaşmasına engel olunamayacağı coğrafyanın dört bir yanına adlarını yazdığımız #YaşaNUSE kampanyasıyla yeniden anlaşıldı. Sokaklar yarım bırakılmış Nuriye ve Semih yazılamalarıyla doldu.

Devlet Nuriye ve Semih’le ilgili yasaklamak istediği her şeyi yasaklasa bile onların adlarını söylememize engel olamadı.

Herkes görsün bilsin diye ve seslerine ses olmak için sokakların ve meydanların duvarlarına adlarını yazdık. Unutmak üzere olanlar hatırlasın, unutmak isteyenler unutmasın, “Nuriye ve Semih Yaşasın” diye. Nuriye ve Semih’in adlarının yasaklanmasına inat, bu yasağı yaratanlara inat, bu yasağın neden yaratıldığını herkese anlatmak için, yarım bırakılmış Nuriye ve Semih yazılamalarıyla doldurduk her yeri. “Nu” yazdı birimiz, diğeri “riye” yazıp tamamlasın diye. “Se” yazdı diğerimiz bir başkası “mih”i eklesin diye.

Yazılamaların yarım kalması, “Nuriye Semih yalnız değildir” sloganlarının daha “NU” hecesindeyken polis saldırılarıyla yarım kalmasını hatırlatıyordu. Saldırıları hatırlattığı gibi bu saldırılara karşı bir çağrıyı da örgütlemeye çalışan yazılamalar herkesi yarım bırakılmak istenen adları tamamlamaya çağırıyor.

Bu kampanya seni de saldırılarla yarım kalmış adları tamamlamaya ve tamamladığın bu yazılamaları “Yaşa Nu Se” adlı facebook hesabına göndermeye çağırıyor.

Meydan Gazetesi Sayı 40, Eylül 2017

Paylaşın