Özgürlük Çığlıklarımızı Duyacaksınız!

Sayı 44, Mart 2018

Zaman öyle bir zaman, yer öyle bir yer ve biz öyle bir adaletsizliğin içindeyiz ki... Biri çıkıyor ve bir anda yaşamımızı elimizden alıyor; gülüşümüzü, umutlarımızı, hayallerimizi. O biri kim, bunu neden yapıyor, hangi hakla bizim hayatımızı elimizden alıyor, onu kim-neden koruyor? Nasıl oluyor da tecavüzcüler, katiller hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam ederken, yaşamları çalınan biz kadınların çığlıklarına toplumun büyük kesimi sessiz kalıyor? Katledilişimiz nasıl duyulmaz, görülmez, konuşulmaz oluyor?

Gün Geçmiyor ki...

Antalya’da bir kadın, dördüncü derece kolon kanseri. Evinde kemoterapinin etkisiyle baygın yatarken eşi tarafından tecavüze uğruyor defalarca. Yaşadıkları yüzünden kolon kanseri ilerliyor. Aynı erkek 1,5 yıl boyunca kızına da tecavüz ediyor. Çocuğun kuyruk sokumunda basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyecek derecede bir ekimoz oluşuyor. Kadın bütün bunlara son verebilmek için şikayetçi oluyor ve polislerden “kocana iftira atma” cevabını alıyor. “Şikayetçi değil” yazıyorlar tutanaklara, “Çocuğu sevmiştir o, senin düşündüğün gibi bir şey değildir.” diyorlar. Tecavüzcü serbest bırakılıyor.

Esenyurt’ta biri 3 diğeri 5 yaşında olan kardeşler parkta oynarken bir erkek geliyor. Dondurma alarak 3 yaşındaki çocuğu yanına çağırıyor, diğer kardeşi yanlarından uzaklaştırıyor. 3 yaşındaki çocuğu parkın köşesine çekip tecavüz ediyor. “Alkollüydüm. Dondurma aldım ama tecavüz etmedim. Bana iftira atıyorlar” diyor. Tecavüze uğrayan çocuğun hali, devletin adaletinin ne kadar umurundadır, bilinmez ama devletin erkeğin halini önemsediği aşikar. Tecavüzcü “iyi hal”den 2 yıl 4 ay indirim alıyor.

Adana’da bir erkek -davetlisi bile olmadığı- bir düğüne gidip herkes dışarıdayken düğün evine giriyor. Evde uyuyan 3 yaşındaki çocuğa tecavüz ediyor. Polisler tecavüzcüye çelik yelek giydirip çarşaflara sarıyor korumak için. Öfkeyle toplanıp yürümek, tecavüzcüden hesap sormak isteyen ailenin yolu polisler tarafından kesiliyor.

70 yaşında bir kadın, adres sorduğu bir erkeğin tecavüzüne uğruyor. Tecavüzcü, kadının maaş kartlarını ve üzerindeki eşyaları da çalıyor.

Bağcılar’da bir kadın canlı bomba olduğu iddiasıyla infaz ediliyor. Canlı bomba diyorlar, ama evde akrabaları ile otururken katlediliyor. Otopside bedeninden 15 mermi çıkıyor. Anne sütü olmadan yapamayacak, yaşayamayacak yaştaki küçücük çocuğu kalıyor geride.

17 aylık bir bebek, uyku şurupları içirilip tecavüze uğruyor; beyninde ödem oluşuyor, ayaklarında insan ısırığı ile oluşan, kollarında sigara yanıklarından kaynaklı yaralarla hastaneye kaldırılıyor. Tecavüzcüler “Çok neşeli bir bebekti, ne zaman çağırsak kucağımıza oturuyordu, tahrik olduk.” diyor.

6 yaşında bir çocuk babasının akrabası tarafından defalarca tecavüze uğruyor, sonra katlediliyor. Cansız bedeni bir ormanda bulunuyor.

21 yaşında bir kadın evine internet bağlantısı kurmaya gelen biri tarafından koli bandı ile bağlanıp tecavüze uğruyor, ardından elleri kolları bağlı bir halde katlediliyor.

20 yaşında bir kadın evine dönerken dolmuştaki herkes inince yalnız kalıyor. 3 erkeğin tecavüzünün ardından katlediliyor ve bedeni yakılıyor.

Şişli’de Erasmus öğrencisi bir kadın yolda yürürken bir erkek tarafından saldırıya uğruyor. Hiç tanımadığı erkek onu yerlerde sürüklüyor, defalarca vuruyor ve hemen kaldırımın yanındaki caminin 4 metrelik duvarından aşağı atıyor. Onun ardından caminin duvarını hızlıca aşan erkek cami avlusuna düşmesiyle beli kırılan o kadına tecavüz ediyor.

23 yaşında bir trans kadın birden fazla erkeğin tecavüzüne uğruyor, bedeninde yoğun şiddet ve işkence izleri oluşuyor. Yakılarak katledilmiş bir şekilde ormanlık alanda bulunuyor.

Çekmeköy’de hemşire bir kadın nöbetten çıkıp evine gitmek için bindiği belediye otobüsünde bir erkek tarafından şort giydiği gerekçesiyle tekmeleniyor. Tekme atan erkek için, “kasten yaralama, özgürlüğün kısıtlanması” suçlarından 9 yıl hapis isteniyor. Ama erkek serbest bırakılıyor.

Ümraniye’de bir kadın bir otelin girişinde defalarca bıçaklanarak katlediliyor. Kamera kayıtlarında otelin girişinde üç kişinin olduğu, katil bıçağı montunun içinden çıkardığı anda herkesin kaçtığı ve videonun süresi boyunca kadının yaşamak için çabalayışı, sonra gittikçe azalan sesi ve kesilen soluğu görülüyor.

Erkeklik Çukuru

Erkeklik bir çukur gibi... Birinin “dilime dolanmış” diyerek geçiştirdiği küfrü, diğerinin kendisine uymayanı yok etmesini buyuran ahlak anlayışı, bir başkasının masum gördüğü “erkek adam sahiplenir” diyerek sürdürdüğü kıskançlığı, ötekinin evli olduğu kadına gerçekleştirince normal gördüğü tecavüzü bu çukurda birleşiyor ve derinleşiyor.

Birçoğumuz bu çukurlara takılmama umuduyla yaşıyoruz. Akşam eve erken gidiyoruz tenha sokaklarda karanlığa kalmamak için. Ailemizdeki erkekler ne derse yapıyor bazılarımız. Evlenmemeyi tercih eden de vardır aramızda. “Eteğim çok kısa olmasın, rujum çok belli olmasın.” diyenler de vardır mutlaka. Bu çukurlara takılmamak için yolu ne kadar değiştirirsen değiştir, bir çukur çıkıveriyor bir anda karşımıza. Çünkü erkek egemen algı, “Çok neşeli bir bebekti, ne zaman çağırsak kucağımıza oturuyordu, tahrik olduk” diyecek kadar “erk”ektir.

Erkek devletin erkek adaleti yine erkeği kollar. O kocaman çukurlar, dümdüz yol gibi gösterilir büyük bir çabayla. Öyle ya, nasıl olur da kızına tecavüz eden bir baba -hiçbir şey olmamış gibi- aramızda dolaşır? Köpeği bağlayıp tecavüz etmeye çalışan bir adam, şimdi her günkü gibi bir yerlerde oturmuş yemeğini yiyordur. Tecavüze uğrayıp katledilen kadın trans mıdır? Katledenin serbest kalması bir yana, “aferin” bile alır erkeklikten. Çare olamayacağını bile bile savcılıktan yardım isteyen bir kadın, “boşanmış” diye koruma talebi reddedilince, 11 yerinden bıçaklanır. Erkek adalet, bir kadının daha katledilmesine göz yumar, katilin 26 santimetrelik bıçağının yasalara uygun olduğunu bile söyler. Biz kadınların katledilişi görülmez, duyulmaz, konuşulmaz.

Birçokları şiddete maruz kalan üst komşusunun çığlıklarını duymuyor, defalarca bıçaklanarak katledilen bir kadının çığlıklarını duymazdan geliyor, otobüste gözünün önündeki tacizi görmüyor, bir erkek tarafından katledilmiş bedeni yerde cansız yatan kadını görmezden gelerek yanından geçip gidebiliyor. Bir bebeğin tecavüzcüsünü affedecek kadar unutkan, 13 yaşında hamile kalan bir çocuğun yaşadıklarını umursamaz hale gelebiliyor. Biz kadınlarsa evin babası, abisi, mahallenin delikanlıları, statü sahibi devlet yetkilileri, öğretmenler, profesörler, polisler, siyaset adamları, eski sevgililer, eşler, erkek kuzenler, amcalar tarafından katlediliyor; tacize, tecavüze uğruyoruz. Çığlıklarımızdan çok sonra duyuluyor sesimiz. Bir zaman sonra da unutuluyoruz.

Bu Kavga Bizim Kavgamız

Kavga etmek zorundayız çünkü, erkeklik denilen şey yaşamımızı elimizden almak için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Bu erkeklik öyle uzun süredir var ve öyle saldırgan ki, ona karşı kavga etmeden yaşayabilmemiz imkansız.

Bizim kavgamız çığlık atmakla başlar. Yaşamlarımızı çalmaya çalıştıkları o an var ya hani; yemek yok diye dövüldüğümüz, bacaklarımız gözüküyor diye taciz edildiğimiz, tecavüze uğradığımız, eşiyiz diye cinsel işkenceye maruz kaldığımız, namusu temizlensin diye katledildiğimiz o anlardan bahsediyorum. İşte o an, hepimiz çığlık atarız. O çığlık umuttur çünkü, kurtuluştur bizim için.

Erkeklik çukuruna ayağımız takılmadan, kendi başımıza gelmesini beklemeden önce bu kavgaya tutuşmalıyız. Çünkü yaşamı çalınan “o kadın” değil sadece. Sensin, benim, biziz. Özgürlüğümüz için atılan bu çığlıklar bizim çığlıklarımız, bu kavga bizim kavgamız...

Gizem Şahin

Meydan Gazetesi Sayı 44, Mart 2018

Paylaşın