Çocuğum Okulu Sevmiyor Ama Oyun Oynamayı Çok Seviyor

Sayı 47, Kasım 2018

Alternatif eğitim modelleri üzerine yaptığımız araştırmalar ve tartışmalar derinleştirdikçe, yaşadığımız topraklarda çok bilinmeyen bir kavram olan “öz-yönelimli eğitim” kavramına rastladık. Peki nedir bu öz-yönelimli eğitim? Esasen bu yönteme eğitim demek bile çok tartışmalı. Çünkü ne bir öğretmene ne bir müfredata ne sınavlara ne de bir okula ihtiyaç duymayan bir yöntem bu. Tamamen çocuğun merakı ve tutkusuyla şekillenen, başarı ve başarısızlık üzerinden bir sıralamaya gitmeyen, tersine başarısızlığı öğrenmenin bir yolu olarak gören bir yöntem. Diğer alternatif yöntemlerden farklılaşan bir başka özelliği ise, bu yöntemin bir kurucusu olan bir pedagog ya da öğretmenin olmaması. Bu yöntem avcı toplayıcılardan bugüne dek değişmeyen bir yöntem. Daha açık söyleyecek olursak çocuğun “oyun”una müdahale etmediğimiz her koşulda öz-yönelimli yani kendi ilgi ve merakı doğrultusunda kendi kendine öğrenme mümkün. Biz de bu kavram üzerine tartışmaları bu topraklara taşımak üzere; özellikle avcı-toplayıcı topluluklarda oyunun işlevi gibi araştırmalarından tanıdığımız, “Çocuğum Okulu Sevmiyor Ama Oyun Oynamayı Çok Seviyor” kitabının yazarı psikolog Peter Gray ile iletişime geçtik. Kurucularından olduğu Öz-yönelimli Eğitim Birliği’den Alexander Khost ile bir röportaj gerçekleştirdik. Aynı zamanda Modern Okul Dostları sitesinin de editörlerinden biri olan Khost ile yaptığımız röportajı sizlerle paylaşıyoruz.

Meydan Gazetesi: Öncelikle öz-yönelimli eğitimin bu topraklarda çok bilinmediğini belirtmeliyim. Aslında bu yeni tartışılmaya başlanan bir konu. Öncelikle bize Öz-yönelimli Eğitim Birliği’nden biraz bahseder misiniz? Bu birlik nasıl kuruldu ve nasıl işliyor? Siz bu birliğe nasıl katıldınız? Katılmak isteyenler nasıl katılabilir?

Alexander Khost: Öncelikle, sorularınızı cevaplamakla şahsen ilgilenmemin nedenlerinden biri, yaklaşık 20 yıl önce, gençlerle çalışma kariyerimin başlarındayken, bir öğretim yılı boyunca Ankara’da ikinci dil olarak İngilizce öğretmiş olmam. Okuldaki öğrenciler, ben oturmalarını söyleyene kadar, yere sabitlenmiş masalarında, okul üniformalarıyla hazırolda beklemek zorundalardı (bu yüzden ilk günden “otur!” demeyi öğrendim). Yılın sonuna kadar, A.S. Neill’in Summerhill kitabından sayfalar çoğaltıp bunu İngilizce öğretme metni olarak kullandım ve öğrencilerime “Öğrenmenin başka bir yolu olduğunu” fısıldadım. Bu hayatımın hiç unutamayacağım bir yılıydı ve eminim birlikte çalıştığım çocukların çoğu da asla unutamayacak!

Ben Öz-yönelimli Eğitim Birliği’nin (ASDE) asli kurucularından biri değilim ve fikrin nasıl ortaya çıktığını tam olarak söyleyemem.(Belki Pat size daha net bir resim çizebilir.) Ben, asli kuruculardan ikisi olan Peter Gray ve Tomis Parker’ı tanıyordum. İlk olarak ASDE’yi konuşma yaptığım bir konferansta duydum. Web sitesine yardım etmek için aralarına katıldım (yıllarca profesyonel olarak web geliştiricisi olarak çalışmıştım) ve kısa süre içinde ASDE’nin online dergisi olan Tipping Points’in işleyişini devraldım. Anlayışım ve kişisel inancıma göre, bir grup insan, dünyada benzer işleri yapan birçok insan olduğunun ve birlikten kuvvet doğduğunun farkına vardı. Böylece ASDE, öz-yönelimli eğitimin uzun ve zengin tarihini (geleneksel zorunlu eğitimin yıllar öncesinden gelen bir tarihi!) belgeleyecek ve doğrulayacak bir yer olarak kuruldu. ASDE’ye üyelik ücretsizdir. Buradan kayıt olabilirsiniz: https://www.self-directed.org/membership/

Öz-yönelimli eğitim ve demokratik okullar bu coğrafyada çok bilinmiyor fakat Montessori, Waldorf, Reggio Emilia gibi yöntemleri benimseyen alternatif okullar ve orman anaokulları gibi örnekler giderek yaygınlaşıyor, özellikle de anaokulu düzeyinde. Elbette bu örneklerle öz-yönelimli okullar arasında birçok farklılık var fakat ilkeler üzerinden düşündüğümüzde en belirgin fark nedir?

Öz-yönelimli eğitim ile geleneksel okul ve Montessori, Waldorf gibi belirttiğiniz alternatif yöntemler de dahil olmak üzere diğer tüm eğitim yöntemleri arasında son derece önemli bir ayrım vardır. Öz-yönelimli eğitim (SDE), çocukların doğuştan meraklı oldukları inancıyla başlar ve eğer çocukların neyin kendi yararlarına olduğunu bildiklerine güvenir ve bu yola müdahale etmez, daha ziyade yardımcı olur ve cesaretlendirirsek, bu çocuk, hayata kendi tutkularıyla hazırlanmış ve tutkularının peşinde giden sağlıklı ve sorumlu bir yetişkin olacak şekilde büyüyecektir. Bu eğitim biçimindeki yetişkin rolü, öğrenci tarafından belirlenen bir yöntemde ona yardımcı olmaktır, tam tersi değil.

Devlet okullarından Montessori okullarına, Waldorf okullarına ve benzerlerine diğer tüm eğitim yöntemleri, bu öğrenme yolunu manipüle eder. Bu yöntemlerde yetişkinler çocuğun uyum sağlayacağı aksi takdirde başarısız olacağı bir yol sağlamak için oradadır. Öz-yönelimli eğitimde, çocuğun kendi meraklarının peşinden gitmesine izin vermeyen bir yetişkinin olması dışında bir başarısızlık yoktur. Aslında başarısızlık, SDE’nin oldukça önemli bir parçasıdır. Çünkü bir insanın, herhangi bir şeyde iyi olmak için tekrar tekrar başarısız olmayı öğrenmesi gerekir. Başarı ders çıkardığımız tecrübelerimizden ve sıkıntılarımızdan gelir. Ne yazık ki geleneksel eğitim başarısızlık için çok az fırsat verir ya da hiç fırsat vermez.

Alternatif okullar giderek daha yaygınlaşıyor fakat bu okulların ücretleri oldukça yüksek, bu da bu okulların aslında herkes için bir “alternatif” olmadığını ve erişilebilir olmadığını gösteriyor. Bütçeyi düşündüğümüzde Öz-yönelimli okulların avantajları neler? Ya da bu okulların herkes için erişilebilir olması konusunda çözüm önerileriniz neler?

Bu mükemmel bir soru ve kesinlikle tüm alternatif eğitim yöntemlerine meydan okuyor. Gel gör ki, açık olmak gerekirse bu, alternatif eğitimden ziyade, bir çocuğun eğitimi politik bir eylem olduğundan, hükümet desteği geleneksel yukarıdan aşağı eğitim modellerine (çok kasıtlı olarak) bir tekel oluşturuyor ve diğer eğitim yöntemlerini finansal zorluklarla karşı karşıya bırakıyor. Birçok Öz-yönelimli eğitim modeli, diğer alternatif yöntemler gibi, yöntemlerini yalnızca ayrıcalıklı bir sınıftan daha fazlasına uygun hale getirme mücadelesi veriyor.

Ancak bu durum böyle olmak zorunda değil ve kesinlikle bunun başka türlü olabileceğini kanıtlamış bazı büyük SDE okulları ve aileleri vardır. Bazı SDE okulları ya da merkezleri, imkanı olan ailelerin daha yüksek bir öğrenim ödemesi yapmasını ve imkanı olmayanların çok az ücret ödemesini ya da hiç ücret ödememesini talep eden, değişken ölçekli bir öğrenim ücreti modeli sunmaktadır. Ayrıca okulsuz ailelerin (çocuklarının öz-yönelimli, güvenilir bir ebeveynlik yöntemini kullanarak evde eğitim veren aileler) böyle bir çocuk yetiştirme yöntemini mümkün kılmak için birbirlerine yardım etmek adına armağan ekonomisi kullandıkları toplulukları var. Başka bir deyişle, belki de hiç para el değiştirmez, ancak aileler birbirleriyle değiş tokuş yaparak çocukların toplulukların farklı üyelerinden öğrenmelerine olanak sağlamış olurlar. Aynı zamanda ebeveynler, bu yöntemle çocuklarını birbirlerine teslim ederler. Böylece hem bir yaşam kazanabilir hem de kendi çocuklarını eğitebilirler. Sağlıklı bir öz-yönelimli eğitim ortamında, ekonomik çeşitlilik de dahil olmak üzere çeşitlilik vazgeçilmezdir.

Sizce eğitim kooperatifleri, bu alandaki ekonomik eşitsizlikleri çözme ve herkes için erişilebilir kılma konusunda bir çözüm olabilir mi?

Kesinlikle! (yukarıdaki soruya verdiğim cevaba bakınız!) Aslında, ekonomik adaletsizliği çözmenin tek yolunun, insanların farklı bir topluluk olarak bir araya gelmeleri ve birbirlerinin çocuklarını işbirliği içinde eğitmeleri olduğunu savunuyorum. Çocukların ötekilik anlayışını geliştirmeleri ve farklılıkları kutlamanın tek yolu hep birlikte birbirimizi önemsemek ve birbirimizi önemsemek için durup zaman ayırmaktır. Bu tam olarak bir eğitim kooperatifidir, paranın el değiştirmediği, aksine güven ve şefkatin değiş tokuş edildiği bir yerdir. Bu sınıf, din, ırk, toplumsal cinsiyet ve cinsiyetle birlikte diğerleri arasında ulusal köken çeşitliliğini de içermelidir.

Hangi coğrafyada yaşarsak yaşayalım, başarı odaklı bir çağdayız. Öz-yönelimli okulların bunun tam tersi olduğunu, yani sonuca değil sürece odaklı olduğunu söylüyorsunuz. Geçtiğimiz yıl bu topraklarda, öz-yönelimli olarak tanımlamasak da kooperatif olarak işleyen alternatif bir ilkokul, ironik bir şekilde ebeveynlerin başarı odaklı beklentileri nedeniyle kapandı. Siz ebeveynlerin/bireylerin sürece değil sonuca odaklı, başarıya odaklı bu bakış açısını değiştirmeyi nasıl başarıyorsunuz?

Bunu ASDE’nin bir temsilcisi olarak cevaplayabileceğime emin değilim, fakat size kişisel inancımı söyleyebilirim: İnsanların/ebeveynlerin başarının ne anlama geldiğini anlama konusundaki bakış açısını değiştirmenin tek yolu işe koyulup onlara bunu göstermektir. Bu nedenle, kendi çocuklarımı böyle bir şekilde yetiştirmeye ve başkalarının da aynısını yapmasına yardımcı olmak için elimden geldiğince çok zaman ve çaba harcamaya devam ediyorum. Voltaire’in Candide’de yazdığı gibi, “gelin, bahçemizi ekelim”. Bu yüzden, kendi çocuklarıma güveniyorum ve başkalarına karşı olabildiğince sabır ve şefkatle yaklaşıyorum.

Evde eğitim gittikçe popülerleşen kavramlardan biri. Kısa bir zaman önce bir grup ebeveyn evde eğitimin yasallaşması için bir kampanya başlattı. Bu grup oldukça karışık ve heterojen bir gruptu, çok farklı politik ekonomik ve dini kesimlerden bireylerden oluşuyordu. Bu nedenle birçok farklı başlık tartışmaya açıldı. Evde eğitim çocuk istismarına, çocuk evliliklerine ya da çocukların ekonomik olarak sömürülmesine yol açar mı gibi sorular gündeme geldi. Elbette bu tür sorunların yasal düzenlemelerle çözülmeyeceğini ve geleneksel eğitim yöntemlerinin çocuğun ruhsal ve fiziksel olarak sistematik bir şekilde istismarını sürdürdüğünü göz önünde bulundurarak, bu tür olası sorunlara nasıl yaklaşıyorsunuz? Sizin de evde eğitim konusunda karşılaştığınız benzer sorular/problemler var mıdır?

Sağlıklı, güvenli ve sevecen bir ortam, yasaların ve yönetmeliklerin değil, ortaklığın ve dostluğun sonucudur. Çocuk istismarı okullarda olduğu kadar evde de olabilir. Aslında çoğu geleneksel okulun çocuk istismarı olduğunu ileri süreceğim (ve buna ilk elden ABD ve Türkiye’deki okullarda tanık oldum). Evet, tabi ki istismar ve köktendinci değerler evde eğitimden türetilebilir, ancak okuldan daha fazla değildir. Mesele, bir çocuğun evde mi yoksa okulda mı öğrenip öğrenmediği değil, ne öğrendiği ve kiminle zaman geçirdiğidir.

Bir okulda ya da evde, etrafındaki duyarlı bir topluluğun desteği ve yardımı ile kendi eğitimine rehberlik etmesine izin veren sağlıklı, açık bir ortama sahip bir çocuk başarılı olacaktır. Farklı olandan ve ötekiden nefret uyandıran katı bir yukarıdan-aşağı değerler hiyerarşisine mecbur bırakılan ve zorlanan bir çocuk, ister evde ister okulda ister başka yerlerde olsun, bu değerleri kesinlikle sürdürecektir.

Tarih boyunca toplumların baskı altına alındığı her dönemde, insanlar direnmek ve özgürleşmek için kendi yöntemlerini geliştirmişler. Çocukların özgürce büyümesi geçmişte olduğu kadar günümüzde de önemli bir ihtiyaç. Bu kaygılardan hareketle geçmişte özellikle Ferrer’in “Modern Okulları” gibi örneklere rastlıyoruz. Öz-yönelimli Eğitim Birliği’ni kurarken size ilham veren tarihsel örnekler nelerdi? Okurlarımıza eğitime kendi alternatiflerini yaratmaları konusunda ne önerirsiniz?

Modern Okullar’dan bahsetmeniz hoş bir tesadüf. Yakın zamanda, Modern Okullar tarafından kurulan ve tüm bu yıllar boyunca süren Modern Okul Dostları örgütünün (http://friendsofthemodernschool.org/) yürütme sorumluluğunu aldım. Yarattıkları etki tarih kitaplarına adeta gömülmüş olmasına rağmen (bu nedenle gönüllülüğe dahil oluşum, örgütü bir diğer nesle kadar sürdürebilmek için), Modern Okulların, öz-yönelimli eğitimin ya da daha spesifik olarak anarşist eğitimin açık ara en önemli örneği olduğunu düşünüyorum.

Modern Okullara ek olarak, elbette, Summerhill kendi hayatımda son derece etkili olmuştur. Highlander Halk Okulu’nun yanısıra Yurttaşlık Okulları ve Özgürlük Okulları da yirminci yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri’nde öz-yönelimli eğitim tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. Ayrıca, Agile Öğrenme Merkezleri’nin çağdaş SDE dünyasında son derece önemli olduğuna inanıyorum. (Tüm bunları detaylandırmaktan mutluluk duyarım!)

Son olarak, sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bence bu hareketin tek başına “eğitim” ile daha az ve çocuk yetiştirme ve çocukluğun özü ile daha fazla ilgisi olduğunu belirtmek önemlidir. Çocukların sağlığı ve bakış açısı, salt eğitimlerinden daha fazla şeyden etkilenir. Bu hareket, şüphesiz ebeveynlik ve okulu kapsar ama aynı zamanda, daha önce bahsettiğim gibi, ötekilik için çeşitlilik, katılım ve şefkatin yanı sıra, şehir planlaması ve çocukların dünyadaki ortam ve mekânları üzerine düşünme gibi konuları da kapsar.

Röportajın tamamına meydangazetesi.org'dan ulaşabilirsiniz.

Röportaj: Özlem Arkun / Çeviri: Gamze Boztepe

Meydan Gazetesi Sayı 47, Kasım 2018

Paylaşın