Crossdresser

Sayı 47, Kasım 2018

Gün geçmiyor ki yeni bir kavramla tanışmayalım. Geçen hafta, geçtiğimiz yıllarda tanıştığım bir kavramla alakalı bir tartışmanın içinde buldum kendimi. Bazılarımız için yeni bir kavram olabilir Crossdresser, sizinle de tartışalım.

Oduncu gömleği, bol pantolon ve spor ayakkabı giymiştim o gün. Psikoloji mezunu bir arkadaşımla yürürken başka bir arkadaşımla karşılaştık yolda. Hal hatır sorma faslından sonra karşılaştığımız arkadaş “CD miydin sen?” diye sordu, dedim “Yo, kendimi böyle tanımlamıyorum. Ne istiyorsam, kendimi ne giyince rahat hissediyorsam o gün öyle giyiniyorum.” Sonra kendine iyi bak ve görüşürüz faslı, karşılaştığımız arkadaştan ayrıldık. Yürümeye devam ederken yola birlikte çıktığım arkadaş sordu: “CD ne ya?” Böyle başladı tartışma…

CD, İngilizce’deki Crossdresser’ın kısaltması. 1910’da Berlin’de -daha sonra naziler tarafından kapatılacak olan- Cinsel Bilim Enstitüsü’nü kuran Magnus Hirschfield’in ortaya attığı “transvestit” kavramının İngilizce’deki karşılığı olan bu kelime, İngilizce cross (karşı) ve dress (giyinmek) sözcüklerinden oluşuyor; karşı cins ile özdeşleştirilmiş kıyafetleri giyen kimse anlamına geliyor. Modern tıpta bildiğimiz anlamıyla ilk cinsiyet geçiş ameliyatlarını gerçekleştirmiş olmasıyla ünlü Hirschfield bu kavramı, alışkanlık gereği veya gönüllü olarak karşı cins kıyafetlerini giyen bir grup insanı tarif etmek için kullanmıştı. Bu kavram, kıyafetlerin yanı sıra karşı cins ile özdeşleştirilmiş aksesuarları; saç, sakal, bıyık, kaş modellerini ve makyajı da kapsayabilir.

Ben daha sözümü tamamlayamadan psikoloji mezunu arkadaşım koydu hemen teşhisi: “Transvestik fetişizm bu, psikolojik bir rahatsızlık.” Başladı anlatmaya…

Transvestik fetişizm dediği; diğer cinse ait giyim ile ilgili yoğun cinsel dürtü ya da davranışların tekrarlayan şekilde ortaya çıktığı bir parafilik durum (“cinsel sapkınlık!”) olarak tanımlanıyormuş. Başka bir takım psikolojik sorunlardan ötürü karşı cinsle ilişki kuramayıp cinsel heyecan için kendisi karşı cinsin kılığına girmekmiş yani. Herkesten farklı olmak yerine tamamen karşı cinsten biri olma isteminden kaynaklanıyormuş.

Çoğunlukla erkeklerde görülen bu durum, çocukluk çağında genellikle kadın iç çamaşırlarını toplama ve kullanma şeklinde başlıyormuş. Tanı için bireyde en az 6 ay boyunca “aykırı giyim”in ve bahsettiği dürtü ya da davranışların ortaya çıkması gerekiyormuş. Bu fantaziler, cinsel dürtü ya da davranışlar “klinik açıdan” belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal alanlardaki ilişkilerde bozulmaya neden olabiliyormuş.

Bu sözlerin tahammül edilebilir bir yanı yoktu. Buram buram nefret! Tartışma sürdü biraz daha, arkadaş, nefretinden vazgeçmemekte kararlıydı. Sonunda arkadaşlık bitti tabi. Heteroseksüellik dışında bütün cinsel yönelimleri, kadın ve erkek dışında bütün cinsiyet kimliklerini hastalık olarak tanımlayıp tedavi etmeye kalkan zihniyetin CD’liği es geçmesi beklenemezdi zaten. Bu zihniyetin psikoloji eğitiminden, nefret dolmadan çıkmak zordu. Bu eğitimin eğitilenleri nefret doldurduğu olgusu, eski arkadaşımın nefret söylemini meşrulaştırmaz elbette. Çünkü zor olsa da imkansız değildi.

Bireyler farklı farklı nedenlerle tarihin farklı dönemlerinde karşı cinsle özdeşleştirilen kıyafetler giymişlerdir. Hindistan’ın bazı bölgelerinde, yeni evlenen çiftler negatif etkilerden korunmak için birbirlerinin kıyafetlerini giyerlermiş örneğin. Muhafazakar toplumlarda dini gerekçelerle kadınların sahneye çıkmasının hoş karşılanmadığı ya da yasaklandığı durumlarda erkeklerin kadın rolleri oynamasına ya da kadınla özdeşleştirilen kıyafetler giyerek dans etmesine de sıklıkla rastlanır. Yaşadığımız coğrafyada köçekleri hepimiz biliriz mesela. Yani CD’ler karşı cinsle özdeşleştirilen kıyafet giyme eylemini cinsel yönelimlerinin bir sonucu olarak yapabilecekleri gibi; kimliklerini gizlemek, herhangi bir sanat gösterisinde yer almak gibi sebeplerle de yapıyor olabilirler.

CD olmak cinsiyet kimliği ya da cinsel yönelimle ilişkili olmak zorunda değil. Hele her CD transeksüel olmak zorunda hiç değil. Olabilir ama olmak zorunda değil, bunu tekrar tekrar vurgulamak gerek, çünkü genelde yanlış anlaşılıyor.

Yanlış anlaşılan bir nokta daha var; CD olmaya her zaman toplumsal cinsiyet rollerini reddetmek gibi anlamlar yüklemeye gerek yoktur. Politik bir kaygı olsun ya da olmasın, sadece karşı cinsin kıyafetini giymek istediği için giyenler de CD’dir, yani bireyin kendisini nasıl tanımladığıdır esas olan. Ataerkinin dayattığı kalıba uymamak anlamına gelebilir kimi durumlarda, başka birçok özelliğinle olduğu gibi kıyafetin ve dış görünüşünle de koyduğun bir eyleme dönüşebilir ancak her CD’ye quirlik atfetmek fazladan bir niyet okuma olacaktır. Heteronormatif kalıpları yıkmak mıdır, yoksa kalıpları yıkmaya çalışırken oluşturulan yeni bir “kalıp” mıdır, bu da başka bir tartışmanın konusudur. Net olan şudur: “Bireyleri kılığına kıyafetine, saçına sakalına bakarak yargılamak bir kimsenin hiç kimsenin haddine değildir.”

Pelin Derici

Meydan Gazetesi Sayı 47, Kasım 2018

Paylaşın