Dağların Kadını Halla

Sayı 47, Kasım 2018

“Dağların kadını” olarak anılmaya başlayan Halla, bir yandan yaşam alanını tehdit eden enerji tesislerini durdurmak için savaşıyor, bir yandan da çok arzuladığı minik Nika’ya kavuşmak için.

“Macera gibi anlatılan bir kahramanlık hikâyesi; gülümseyerek anlatılan ciddi bir masal.” Filmekimi’nde gösterimi yapılan Kadının Savaşı (Kona fer í stríð) filminin yönetmeni Benedikt Erlingsson, filmini böyle tanımlıyor. İzlanda’nın Oscar adayı olarak seçilen ve Cannes’de Eleştirmenler ödülüne değer bulunan, başrollerinde Halldóra Geirhardsdóttir, Davíd Thór Jónsson, Magnús Trygvason Eliasen ve Ómar Gudjónsson’un olduğu film, yöresindeki bir alüminyum fabrikasına karşı mücadele eden Halla’nın öyküsünü anlatmaktadır.

Halla bir koro çalıştırmaktadır ama bunun yanında kimsenin bilmediği bir özelliği daha vardır. Film, Halla’nın kendi yaptığı bir ok düzeneğiyle alüminyum fabrikasına giden yüksek gerilim hatlarının üzerinden bir ip geçirmesiyle başlar. Halla, ipin diğer ucunu eliyle çeker, ipin ucuna bağladığı telin enerji hatlarının kısa devre olmasını sağlar. Bu kısa devre ile fabrikada üretim durur.

Bundan önce 5 kere daha sabotaj yaptığını öğreniyoruz Halla’nın. Şirket de önlem almaya başlamıştır. Hem jeneratör sağlamak hem de kamuoyu oluşturmak için. Şirket bu saldırılar yüzünden itibar kaybedip Çin devleti ile yapacağı anlaşmadan vazgeçmek üzereyken strateji değiştirerek bu saldırıların ülkenin enerji sorununu daha da derinleştirdiği, bu saldırılar sürerse herşeyin fiyatının pahalanacağı söylemini medya aracılığla yayar. Kimin tarafından yapıldığı bilinmeyen ama kasabada sempati uyandıran sabotaj eylemleri sonraları tepkiyle karşılanır olur.

Halla bu eylemleri neden yaptığını açıklama ihtiyacı duyar. Bunun için gazetedeki harflerden keserek bir bildiri yazmaya çalışır ama sonra kasabadaki bir mağazadan daktilo çalarak bildirisini bu şekilde hazırlar. Fotokopiyle çoğaltarak yüksekçe bir binadan kasabanın meydanına doğru boşluğa bırakır.

Halla bu kez daha büyük bir eylem yapma niyetindedir. Çiçek yetiştireceğim diye satın aldığı gübreden el yapımı bir patlayıcı imal eder. Ama enerji hatları kameralı dronlarla, helikopterlerle ve gece görüş dürbünlü askeri birliklerle gece gündüz gözetlenmektedir artık. İşi kolay değildir. Ama bir enerji nakil hattının altına ulaşmayı başarır ve…

“Dağların Kadını” olarak adlandırılan Halla’nın savaşı yalnızca fabrikaya karşı değil. Evlat edinmek için yaptığı başvuru olumlu sonuçlanmıştır ama minik Nika’yı alması için Ukrayna’ya gitmesi gereklidir. Ama tüm sınır kapıları tutulmuştur çünkü son sabotajında eli kesilmiş, yere kanı bulaşmış, polis DNA özelliklerini tespit etmiştir.

Halla yakalanacağını düşünürken, kendisine çok benzeyen kız kardeşinin yakalandığını öğrenir. Çok istemesine rağmen Ukrayna’ya gitmekten vazgeçer. Teslim olur.

Yoga yapan kız kardeşinin onu hapiste ziyaret ettiği sırada, Halla’yı daha önce saklayan bir çiftçinin enerji hatlarını kısa devre yapması sonucu tüm elektrikler kesilince, karışıklıktan faydalanır ve yerine kız kardeşini bırakarak dışarı çıkar.

Halla evlat edinmek için başvurduğu çocuğu alır ama Halla’nın savaşı burada bitmez. Küresel iklim değişiklikleri yüzünden o bölge sular altında kalmıştır ve uzaktan Çernobil benzeri bir nükleer santralin bacalarından dumanlar tütmeye devam etmektedir. Halla’nın üzerinden anlatılan hayali kahramanlık öyküsü de burada bitmektedir.

Film üzerinde atlanmaması gereken bir detay ise, yönetmenin müzik seçimi ve bunu uygulayış yöntemi. Filmin müzik eklenmiş sahnelerinde 3 çalgıcı ve 3 vokalden oluşan bir ekip, sahnenin bir yerinde beliriyor ve müziklerini yapmayı sürdürüyorlar. Müzisyenler edilgen de değil. Bazen müzisyenler oyuncuların yanında ya da arkalarında beliriveriyorlar ve onların ne yaptıklarını bizimle beraber izliyorlar, bazen de oyuncular oyunlarını kesip müzisyenleri fark ediyorlar, onlarla kısa bir göz teması kurduktan sonra rollerini oynamayı sürdürüyorlar.

Halla’nın koroda çalıştırdığı parçalar filmin temasıyla örtüşecek şekilde bahar ve doğa temalı. Ne yazık ki bunlar, Filmekini’ndeki gösterimde, ya yeterince gerekli bulunmadığından ya da unutulduğundan olacak türkçeye çevrilmemiş olarak izleyiciye sunuldu. (Bu anektodu da belirtmeden geçemedim.)

Sonuç olarak, Avrupalılar kadının ne kadar da güçlü olduğuna dem vuruyor diye bu filmi pek sevdiler. Ama filmde, Halla’nın tek başına mücadele etmeyi seçmesinin ve bu mücadelesini başkalarıyla birlikte örgütleme çabasının eksik olduğunu da belirtmek gerek. Bunun yanı sıra, Erlingsson anlatmak istediği öykü için Halla gibi bir savaşçı kadın karakter yaratmışken, ilerlemiş yaşına rağmen elindeki ağaç bastonuyla HES kurmaya çalışan şirketin iş makinelerinin önüne çıkıp onları durduran Gürgenli Nine’lerin, bırakın bir filme konu edilmesini, herhangi bir kültür sanat alanında da anılmaması ise başka bir büyük eksiklik.

Didem Deniz Erbak

Meydan Gazetesi Sayı 47, Kasım 2018

Paylaşın