İktidarda Beka: Muhalefette Sıkışmışlık Sorunu Baki

Sayı 48, Mart 2019

100 yaşını geçkin ilk kez oy kullanacak hayali seçmenler, ittifakların hangi belediye için hangi partiden hangi ismi aday göstereceği, Binali Yıldırım’ın belediye başkanlığına adaylığı için meclis başkanlığından istifa edip etmeyeceği, birkaç önemli ilçede “solcu” isimlerin aday gösterilmesiyle ilgili CHP içinde/dışında yaşanan tartışmalar, Beyoğlu’nda Alper Taş’ın adaylığı, HDP’nin üç büyükşehirde aday çıkarmaması, Saadet Partisi ve HDP’nin Millet İttifakı’na destek olup olmayacağı…

Cumhur İttifakı’ndan toplumsal muhalefetin farklı kesimlerine yerel seçimlere katılmayı ya da herhangi bir adayı desteklemeyi bir politik faaliyet olarak ortaya koyan hemen hemen tüm siyasi yapıların üzerinde durduğu meseleler bunlar. Bunlar o kadar tartışıldı ki seçimin önemsiz hale geldiği ya da meşru olup olmadığı da seçmenlerin gündemine girdi.

Adaylar, partiler tartışıldı; ihtimal verilmeyen isimler ihtimal verilmeyen partilerden aday oldu. Gündemin hızına kimse yetişemedi. Seçim büyüsüne kapılanlar ittifaklara ve konuşulan adaylara odaklanıp yoluna devam etti.

Milliyetçi-muhafazakar algının yükselişi, darbe girişimi, savaş, operasyonlar ve seçimlerle geçen yılların ardından elbette yerel seçimlerin de sıradan bir politik süreç olması düşünülemezdi.

“Sadece Bir Yerel Seçim Değil”

“Büyük ve derin güçlerin oyunlarıyla karşı karşıya ve tehdit altında olan devlet” söylemi yıllardır siyasi iktidarların en çok dillerine doladıkları senaryolardan biri oldu. “Büyük tehlikelere” karşı güçlü ve uyanık durması gereken iktidar bloğu yine bir seçimi ölüm kalım meselesi haline getirdi. Önce Devlet Bahçeli’nin “alınacak kötü sonuç her şeyi ters yüz edebilir. Bu da içinde bulunduğumuz şu geçiş döneminin altüst olması demektir.” sözleri; ardından Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye’nin önünü kesmek isteyenler hazırlık yapıyorlar. Zalimler fırsat kolluyorlar. Zalimler zehirli hava kokluyorlar… Milli beka için Cumhur İttifakı’nın yerel seçimlerde de varlığına kanaat getirildi.” ifadeleri seçimlerle meşrulaştırdıkları rejimlerini daha da sarsılmaz kılmak için dile getirildi.

Seçim sürecinin daha ilk başlarında gündem edilen “beka” meselesi yine sürecin en önemli gündemi haline getirildi. MHP’liler konuyu bir kez daha bölünme tehlikesine bağladı ve “bölünme yerelden başlar” diyerek milliyetçiliği arttırmak, seçimlere katılımı ve ittifaka verilecek oyları yükseltmek istiyor.

Kendi söylediğine kendisi inanıp telaşa düşmüş olacak ki, YSK’ye adayların bildireceği son günden hemen önce AKP ve MHP ittifak yapacakları belediyelerin sayılarını genişletti. Oyların bölünmesi sonucunda kimi belediyeleri CHP’nin, özellikle HDP’nin kazanması engellenmeye çalışıldı.

Seçimi kazanma telaşı paçaları sarmış olacak ki Cumhur İttifakı’nın İzmir adayı göz boyamak için bir açıklamasında “Hep İzmir’i AKP’li yapmaya çalıştık, aslında AKP’yi İzmirli yapmalıyız” derken bir başka sefer de üzüm bağlarında fotoğraf çektirip “İzmir şarabını dünya markası yapacağız.” dedi. Binali Yıldırım ise Kadıköy ziyaretinde hoşgörülü bir profil vermeye çalışarak Barlar Sokağı’ndan geçerken içki içen gençlere “Afiyet olsun” demeden geçmedi. Beka sorunu korkusu etkisini gösterdi ki farklı kesimlerden seçmenleri kendinde konsolide etme çabası sadece iktidar kesiminden gelmedi. CHP de Urfa Siverek’te eski MHP’li Mehmet Fatih Bucak’ı, Konya’nın Taşkent ilçesinde de başörtülü bir kadını aday gösterdi. Benzeri böylesi pragmatik siyasi hamleler yine yerel seçimlerin, rant ve siyasi meşruluğun yaratılması için kullanılmasına malzeme oldu. Ekonomik krizin etkisinin arttığı ve tanzim kuyrukları ile daha görünür olduğu bugünlerde bu meşruluğun korunuyor olduğu görüntüsü özellikle iktidar için çok önemli.

Pragmatik hamlelerin ve tartışmalı söylemlerin eşliğinde yine her türlü hile, sahtekârlık, baskı, kendi hukukunu bile çiğneyen yöntemlerin mübah olduğu bir seçim günü yaşanacak. Bununla birlikte tüm bu olaylara rağmen toplumsal muhalefetin almak isteyeceği ya da alacağı her belediye başkanlığı koltuğunun ise “beka” sorunu olan bir sistemin yerine alternatif bir siyasetin değil “demokratik” ve “meşru” merkezi yönetim yanılgısının yaratılmasında bir parça olacağını unutmamak gerekir.

Meydan Gazetesi Sayı 48, Mart 2019

Paylaşın