Joker

Sayı 51, Kasım 2019

1940’tan bu yana yayınlanan çizgi romanların ardından birçok filmde de karşımıza çıkan çizgi karakter Joker’in, Batman’in azılı düşmanı olmadan önceki yaşamını anlatan film bugünlerde ödül üstüne ödül alıyor, gişe rekorları kırıyor. Hal böyleyken pek çok tartışmanın da konusu haline geliyor.

Şimdiye kadar genelde sinir bozucu bir karakter olarak anılan Joker, son filmi izleyenlerin çoğunun sempatisini topladı. Arthur Fleck henüz komedyen olmak isteyen bir palyaçoyken, Joker’e dönüşmemişken çocuklar tarafından sokak arasında tekmelendiği bir sahnede tekmeler seyircinin kaburgasına iner gibiydi. Batman’in babasının Joker’in de babası çıkma ihtimali meraklandırdı herkesi. Patronuna herkes sinirlendi. Acısı, üzüntüsü, hıncı, öfkesi, alaycılığı, her şeyi ayrı ayrı incelenir oldu. Ben de gözüme çarpan birkaç meseleden bahsedeceğim.

Filmdeki Klişe: Sisteme Ancak Deliler Karşı Çıkar!

Sisteme bir nebze olsun karşı çıkan karakterlerin yer aldığı filmlerin ortak noktası -söz konusu yapım bir propaganda filmi ya da belgesel olmadığı sürece- karakterin psikolojik sorunları, daha da ötesinde “deliliği” oluyor. Sistem karşıtlarının anti propagandası, kasıtlı ya da kasıtsız, sistem karşıtlığının “sağlıklı insan işi” olmamasının vurgulanmasıyla yapılıyor.

Batman filmlerinden birinde Joker insanlara yüzlerine asit atarak zarar veriyordu. Kendi yüzü de vakti zamanında asitle yanmıştı, herkesin bu şekilde yanmasını istiyordu. Filmin yayınlandığı dönemde ünlü psikologlar bunun, Joker’in derin dışlanmışlık ve yalnızlık duygusuyla ilişkili olduğunu ve psikopatiden kaynaklandığını söylüyordu.

Joker filminde de Joker’leşen Arthur Fleck’in sosyoekonomik ezilmişliğinden ziyade “deliliğine” yoğunlaşılıyor. Psikolog ve psikiyatristlerin yorumlarıyla yapılan Joker analizlerinde dürtü kontrol bozukluğu, bastırma savunma mekanizması, dissosiyatif kimlik bozukluğu, sosyopati, ruhsal çatışmalar, gördüğü halüsinasyonlar, ne ararsan var… Verilmek istenen mesaj açık: “Sisteme ancak deliler karşı çıkar!”

“Zenginleri Öldürün!”

Daha önceki Joker’li filmlerden Kara Şövalye’de Alfred isimli karakter, Joker’in deliliğini şu sözlerle tanımlıyordu: “Bazı insanlar para gibi mantıklı şeylerin peşinde değildir. Onları satın almak, korkutmak, anlaşmak ya da pazarlık etmek mümkün olmaz. Bazı insanlar sadece dünyanın yandığını seyretmek ister…” Geçtiğimiz ay vizyona giren Joker filminde bu tanım karşılık buluyor. Filmin sonlarına doğru bir isyan sahnesinde, her taraf ateş ve duman içindeyken Joker’i -yaralı olduğu halde- filmin başından beri görmediğimiz kadar dingin, hatta belki de huzurlu görüyoruz.

Batman’i ve Joker’i tanıdığımızdan bu yana bize tek amacı Gotham’ı iyileştirmek gibi gösterilen Thomas Wayne’iyse son filmde Donald Trump havasında görüyoruz; insanları televizyonda aşağılıyor, toplumu iyice kutuplaştırıyor. Filmdeki isyan sahnelerinden birinde Wayne’in vurulduğunu görmekse içimize bir nebze olsun su serpiyor. Trump-Wayne benzerliği, 2012’de Denver kentinde Batman Kara Şövalye Yükseliyor filminin gösterildiği sinema salonuna gerçekleştirdiği saldırının ardından “Ben Joker’im” diyen James Holmes’tan çok daha tedirgin edici olabilir ABD kolluk kuvvetleri için. Alelade bir sinema salonunu tarayarak 12 kişiyi katletmekten başka bir şey filmde geçen, diyor ki “Zenginleri Öldürün”!

Joker Nasıl Joker Oldu?

Son filmdeki Joker, bir yönüyle bana Mary Shelley’nin 1816 yılında yazdığı “Frankenstein: Modern Bir Prometheus” kitabındaki yaratığı anımsatıyor. Çizgi filmlerden öğrendiğimizin aksine Frankenstein yaratığın değil ona can veren doktorun ismidir. Bilimin sınırlarını zorlamak, cansızı canlandırmak, yeni bir türün yaratıcısı olmak isteyen Dr. Frankenstein, mezar ve mezbahalardan topladığı parçaları birleştirerek bir ucube yaratır, bu yaratık canlandığındaysa tiksinti duyar, korkar, kaçar. Romanın sonunda bu Dr. Frankenstein’in mahvına sebep olur. Kimi okumalara göre bu isimsiz yaratık, toplum dışına itilen ve yaşam mücadelesi verenleri, aşağılananları, ötekileştirilenleri anlatır. Shelley aslında bizlere, kimin tiksinti verici olduğunu tekrar sorgulatır.

Joker tam da bu noktada bu isimsiz yaratığı andırmıyor mu sizce de? Komik bile olamayan bir palyaçodan, Arthur Fleck’ten Joker’e dönüşen yaratık şöyle diyebilirdi mesela: “Beni sizler yarattınız. Kendisinden farklı olanla gönlünce alay edebileceğini sanan ‘normaller’, yardıma ihtiyacı olan birini gördüğünde kafasını öte yana çeviren ‘umursamazlar’, çocuklarının önünde her gün kavga ederken onların da şiddete meyledeceğini düşünmeyen ve onların küçük zorbalıklarına gülüp geçen yetişkin ‘zorbalar’, halkı aşağılayıp duran ve şehir çöp yığınına dönüşmüşken oy peşinde koşan ‘politikacılar’, yoksullar günden güne daha da yoksullaşırken varlıklarına varlık katan ve birileri sağlık hizmetlerinden bile yararlanamazken bolluk içinde yaşayan ‘ZENGİNLER’... Beni sizler yarattınız. Beni sisteminiz yarattı. Şimdi neden benden korkuyorsunuz?”

Ama Bu Filmden İsyan Çıkmaz

Açık konuşalım, her ne kadar izlerken hoşumuza gitse de bu filmden isyan çıkmaz. Fight Club’ın sonunda gökdelenlerin yıkılmasının yarattığı huzur gibi, V for Vendetta’nın sonunda parlamentonun patlamasının verdiği rahatlık gibi hoşumuza gider, gittiğiyle kalır. Hatırlatmak gerekir ki bu filmin çekim ve prodüksiyon aşamaları için yaklaşık 70 milyon dolarlık bir bütçe ayrılmıştı. Dağıtım ve reklamı içinse yaklaşık 120 milyon dolar harcandığı söyleniyor. Yani joker filmin maliyeti yaklaşık 200 milyon dolar. Son haberlere göre filmin gişe hasılatı olarak 800 milyon doları aşan bir rakam çıkıyor karşımıza, 900 milyon doları aşması bekleniyor. Bu filmden isyan çıkacak olsaydı, bu rakamlar filmin yapımcılarını da isyanın hedefleri haline getirirdi şüphesiz. Ancak sistem yolunu bulmuştur. Böyle filmlerden korkmaz, kendi eleştirisinin bunca maliyetle yayınlanmasından çekinmez. Neden korkmadığını anlamak gerekir.

Dikkat ettiyseniz dünyada Gotham gibi bir kent kalmamıştır. Gotham’ın bir tarafı zengin, bir tarafı yoksuldur. Ezen ezilen çelişkisi çok belirgindir. Çok gerçekçi olmasına rağmen bu çelişki bizim gerçekliğimize uymaz. Gerçek yaşamın günümüzdeki gerçekliğinde “orta sınıf” diye bir şey vardır, alttakilerden de üsttekilerden de sayıları fazladır. Gotham kadar kokuşmuş kentlerde bile yaşasalar isyan etmekten ürkmelerini sağlayacak kadar ağızlarına bal çalınan, rahat etmeye başladıklarında dillerine biber sürülen bu sınıf; gerçek yaşamdaki sistemin emniyet sibobu olarak oldukça işlevlidir; bu yüzden korkmaz sistem böyle filmlerden, filmlerdeki Joker’lerden…

Halbuki üsttekiler dışında neredeyse kimsenin, kredi kartlarından başka kaybedecek pek bir şeyi yoktur. Joker’in Kara Şövalye filmindeki repliğini ekleyelim şuraya: “Sahip olduğun onca güce rağmen, beni korkutabileceğin hiçbir şey yok.”

Mercan Doğan

Meydan Gazetesi Sayı 51, Kasım 2019

Paylaşın