Atları da Vururlar

Sayı 7, Ocak 2013

Kimin kazanacağı umurlarında değil. Tek istedikleri biraz sefillik görmek. Bu sayede kendilerini daha iyi hissediyorlar.

Yeni bir takvim yılı başlangıcında belki de en çok konuşulan konulardan birisi, milli piyango ikramiyeleridir. Her yıl bir öncekinden daha büyük ve daha çok sayıda ikramiye açıklanır. Umutlar biletlere akıtılır. İstanbul’daysak muhakkak alacağımız bir biletin Nimet Abla’dan olmasına önem verilir. Ve yılbaşı gecesi televizyonlardan canlı yayınlanan çekilişe odaklanılır. Sonunda birileri bu ikramiyeyi kazanır. Ama Milli Piyango idaresinin resmi rakamları asıl kazananın Türk Silahlı Kuvvetleri olduğu gerçeğini ortaya koymaz. Savaşa ayrılan bütçe yüzünden her geçen gün daha da yoksullaştırılanlar, umutlarını gene kendileri satın almakta ve dahası gene kendilerini yoksul bırakanları kazandıran bir kısır döngüden çıkamamaktadırlar.

Elbette, kazanma isteği yıl içinde diğer kampanyalar ve yarışmalarla da tetiklenir. Önceleri belli bir beceriyi yapabilen ya da belli bir konuda bilgisi olanların bilgilerini yarıştırma gibi “masum” biçimlerde ortaya çıkan yarışmalar, bir yandan yoksulluğun daha da derinleşmesi diğer yandan kanallar arası rekabetin iyice kızışması sonucunda amacını daha net ortaya koyan isimlere dönüştü: “Kim şu kadar para istemez ki?”

Evine bir somun götürme derdi insanları daha da çaresiz, çaresiz kaldıkça da daha da ümitsiz yapıyor. Bu ümitsizlik bu kez de umut tacirleri için yeni bir kazanç kapısı biçimine bürünüyor. Bugün hemen her kanalda olmazsa olmaz durumuna gelen yarışma programları yoksullara yalandan da olsa bir umut sayılırken, onu izleyenleri ise hem eğlendiriyor ve hem de kendi hallerine şükrettiriyor. Bu tezgah, -ki örneğin Survivior'da yarışmacılardan birinin “bize ne yapacağımızı, nasıl davranacağımızı söylüyorlar” şeklinde ki açıklamaları bunu çok net ortaya koyuyor- iyi de reklam getiriyor. Ekranları başındaki milyonlarca kişi, tüm bu illüzyonu izlerken gene kazanan şirketler oluyor.

Sydney Pollack'ın 1969 yılı yapımı "Atları Da Vururlar" filmi 1930'ların Amerika'sını anlatıyor olsa da yukarıda saydığımız tabloya baktığımızda, filmde bugüne dair pek çok şeyi bulmak mümkün. 2023 ya da 2071 hedefleri tutar mı bilinmez, ama 1930 hedefini tutturduğumuz çok açık.

Jane Fonda, Michael Sarrazin, Susannah York gibi oyuncuların muhteşem bir performans sergilediği bu film günümüz medyasının, tüketim toplumunun değerlerini ve kapitalist tüketim denizinde bir oradan bir buraya savrulan insanoğlunun sıkışmışlığını ve dramını son derece etkili ve vurucu bir şekilde anlatan derin bir dikkat ve özümseme gerektiren bir eserdir.

“Dans Star Amerika”dan “Pop Star Alaturka”ya…

Sinema tarihinin bir diğer önemli filmi Ben-Hur’un finalindeki atların yarışırken çektiği acı sahnesinin bir benzeri, ama bu kez yarışanlar ve acı çekenler insanlar olmak üzere bu filmde de tekrarlanıyor.

Hepsi de işsiz, beş parasız, çaresiz, umutsuz durumda olan yüzlerce genç, bir organizasyonun düzenlediği bir dans maratonuna katılmaya karar verirler. Çiftler halinde durmaksızın dans edecekler ve belli bir sürenin sonunda hala ayakta kalmayı başarabilirlerse ortaya konan para ödülünü alabileceklerdir. Hiçbiri ümitsizlikle dolu hayatlarında son bir umut olarak sarıldıkları bu yarışmadan vazgeçmek istemezler ve hem zamanla hem de birbirleriyle kıyasıya kapışırlar.

Yarışma kapalı bir spor salonunda yapılmaktadır ve izlemek isteyenler bilet alıp girmek durumundadırlar. Ama izleyiciler isterlerse belli çiftleri destekleyebilmekte yani onların üzerine bir anlamda bahis oynamaktadır. Dansçıların belirlenen saatlerin dışında durmaları yasaktır ve eğer yorgunluktan düşer de ayağa kalkamaz durumda kalırlarsa diskalifiye yani yarışma dışı olacaklardır.

Birbirinden farklı yerlerden gelen, farklı farklı hayalleri olan yarışmacılara, belli aralıklarla özel şovlar da yaptırarak -şarkı söyleyip fıkra anlatmak gibi- tribünlerde oturan izleyicilerin kendilerine atacakları -izleyicinin beğendiği ölçüde- bozuk paraları alma imkanları da “sağlanmıştır.” Her şey bir yana, çoğu için, bir kaç gün için de olsa sıcak bir yer bulmak ve aralarda dağıtılan “hot-dog” ile karınlarını doyurmak fikri bile olağanüstü bir durumdur.

İzleyicinin Tek İsteği Sefalet Çeken İnsanlar Görmek

Filmde Gloria ve partneri olan bir denizcinin dans yarışması sürerken kendi aralarında yaptıkları bir konuşmada denizci “Bir keresinde iki donanma görevi arasında bir sığır gemisinde çalışmıştım. O da bu işin aynıydı. Anlatabiliyor muyum?” der. Gloria cevap verir: “Sığırların durumu bizimkinden çok da kötü değil. Hatta daha iyi. Mezbahaya semiz gitsinler diye karınları devamlı doyuruluyor. Ama başlarına ne geleceğini bilmiyorlar. Bu yüzden bizden bir basamak üstte sayılırlar.”

Film, kapitalizme dair eleştirilerle doludur. Bu yarışmanın organizatörü, Rocky, programını bir şovmen gibi sunmaktadır. Tanınmış bir oyuncu olma hayalleri olan Alice isimli yarışmacının diğerlerine göre daha parlak ve yeni durumda olan giysilerini çöpe atarken amacını şöyle açıklar: “Gösterinin iyiliği için. Hepimizi ilgilendiren de gösteri zaten”

Bir başka yarışmacı olan Robert "Gösteri? Yarışma değil mi bu? Reklamlarda yarışma olduğunu söylemiyor musunuz?" diye itiraz eder.

Rocky: "Onlar için değil. Senin için öyle belki, ama onlar için değil! Kimin kazanacağı umurlarında değil. Tek istedikleri biraz sefillik görmek. Bu sayede kendilerini daha iyi hissediyorlar. Buna hakları var."

Robert: "Halimize bir bak! Kir içindeyiz. Ayaklarımız şişti. Gözümüzden uyku akıyor. Ne istiyorsun? Bu kadarı yeterli değil mi?"

Rocky: "Elbette. Yeter ki seyirci inanabilsin. Ama Alice, Bukingham Sarayı’ndaki partiye gidiyormuş gibi görünürse nasıl inanabilirler ki? Alice büyüyü bozuyordu. Şimdi o da görünmesi gerektiği gibi görünüyor."

Atları Da Vururlar, Öyle Değil Mi?

Film, çevrildiği yıl bir çok dalda Oscar'a aday gösterilir ama tek bir ödül alabilir. Yarışmanın organizatörü ve sunucusu Rocky rolündeki Gig Young alır bu tek ödülü. Akademi üyeleri, bir bakıma bu tercihleriyle, yarışma organizatörlerini bir kez daha kazandırmış oluyordu.

Film, adını sonlara doğru geçen bir konuşmadan alır. Artık yarışamayacak bir durumda olan genç kadın, partnerinden kendisini öldürmesini ister. Genç erkek yapar, kadının çantasından çıkardığı silahla kafasına sıkar. Polisler neden böyle bir şey yaptığını sorduklarında da sakatlanan atların acı çekmemesi için vurulmalarına gönderme yaparak “Atları da vururlar, öyle değil mi?” diye sorar.

Canından bezmiş bir çift yarışmayı kazanır ama etrafta ne alkış ne de bir ses vardır. Geride, kendisinden daha kötü durumdakileri seyretmenin zevkiyle salonu dolduran izleyiciler, bütün bu yoksulluğu kendilerine para olarak döndürmeyi bilen “fırsatlar ülkesi”nin şirketleri ve organizatörleri kalmıştır.

Tüm bunların farkına varmazsak asıl elenenin, asıl kaybedenin, asıl vurulanın biz olduğu gerçeği pek de değişeceğe benzemez.

Gürşat Özdamar

Meydan Gazetesi Sayı 7, Ocak 2013

Paylaşın