DÜNYA DÜZDÜR: Bilimin Fırsatçısı Galileo Galilei İddialarını Nasıl İspatladı?

Sayı 9, Nisan 2013

Karl Popper bilimin yanlışlanabilirlik üzerinden ilerlediğini söylediğinde, bilimsel yöntem tartışmalarına yeni bir soluk katmıştı. Bilimin yanlışlanabilirlik üzerinden ilerlediği tezi şuna dayanıyordu: Herhangi bir sav, bilimsel deney ve gözlem sonucu doğrulanabilir ve bilimsel bir gerçeklik olduğu kabul edilebilirdi. Ancak bahsi geçen bilimsel deney ve gözlem, eldeki mevcut teknoloji, araç ve gereçler, dönemsel önyargılarla yapıldığından dolayı bunlarla elde edilecek herhangi sonuç, o deney ve gözlemin yapıldığı zaman dilimi için geçerli olabilir. Hatta bu geçerlilik, bu zamanı çok daha aşabilir. Buna rağmen yeni teknoloji, araç ve gereçler, yeni dönemin bilimsel önyargıları bu geçerliliği, dolayısıyla bilimsel gerçekliği yanlışlayabilir. Gün geçtikçe ilerleyip daha kesin sonuçlara ulaştığı söylenen bilimin belki de tek değişmez niteliğini, Popper tutturmuştur. Örneğin döneminde, sadece bilim dünyasını değil birçok farklı alanı etkileyen Newton dinamiği güncel bilimsel veri olma özelliğini yitirmiştir. Newton’un yerçekimine ilişkin görüşlerinin bilimsel anlamda çürümüş olması, onun fizik bilimine etkisini kaybetmesine yol açmaz. Hatta Newton yerçekimiyle ilgili görüşleriyle, kendi tezini çürütenlerin öncülü olmuştur. Bu tarz yeni bir bilim anlayışı, özellikle bilgi felsefesiyle uğraşanlar için büyük bir tartışma konusu olmuş, farklı okulların oluşmasına yol açmıştır.

Popper’ın öğrencilerinden Paul K. Feyarabend çoğulcu bilgi kuramıyla bu okullardan birinin önemli temsilcilerindendir. Metodolojisi bilim ve evrensel bilgi üretimine yoğunlaşır. Bilimin insanın geliştirdiği düşünce biçimlerinden yalnızca biri olduğunu savunur. Bilimin din, ideoloji, astroloji gibi uygulamalardan üstün olduğu savını, akılcı ve deneysel olma iddiasıyla açıklamasını sorgular. Bilimin üstünlüğü inancı, dünyada tahakküm edici, insanları köleleştiren bir niteliktedir Feyarabend’e göre. Başka düşünüş biçimlerini ortadan kaldırarak, kendi tekçi yapısını baskıcı siyasi, ekonomik ve toplumsal iktidarların konumlarını meşrulaştırmaya hizmet ettiğini söyler. Bu yüzden Feyarabend’in modern bilim paradigmasına karşı duruşu bilime ve bilim savunucularına kapsamlı bir eleştiri içerir.

Russel’e göre bilim; gözlem yoluyla, gözleme dayanan düşünce yoluyla evrendeki olguları birbirine bağlayan yasaları bulmaya, böylece gelecekteki olayların önceden bilinmelerini sağlamaya çalışmaktadır. Bu gibi bilim üzerine yapılmış tanımlara bakıldığında neden-sonuç ilişkisi doğrultusunda dünyaya ilişkin olguları birbirine bağlayan genel-geçer yasaları bulma çabası olarak, yani pozitivist bir kuram olarak karşımıza çıkar. Feyarabend’e göre bilim yegane bir bilgi aracı değildir, bilgiyi tekleştiren bir bilim anlayışı Feyarabend tarafından tamamen reddedilir. Bilimin akılcı ve deneysel olma gerekçesiyle yürüttüğü üstünlük durumu yersizdir. Feyarabend’e göre bilim de tüm diğer arayışlar gibi üstünkörü ve temelde irrasyoneldir. Feyarabend Yönteme Hayır’da “Bilim insanlarının bilimi bir zamanlar Roma kilisesinin Hristiyanlığı savunduğu tarzda savunduğunu” söyler. Modern bilimin gelişmesinde katkısı olan iki bilim insanı Galileo Galilei ve Nicolaus Kopernik’in yöntemlerini tartışır. Tartışmanı verimliliği şurada yatar; Galileo ve Kopernik savlarının doğruluğunu dönemin bilimsel gerçekliklerine dayandırmamakla kalmamış, bilinci yanıltmaya gitmişlerdir. Savlarını ispatlamak yerine laf cambazlığı ve doğru önermelerle süslü anlam bulanıklığıyla kendi haklılıklarını göstermeye çalışmışlardır. Dönemin biliminde kendi statülerini bu tarz bir yanıltmacaya borçludurlar. Modern bilimin sırrı da burada yatar zaten.

Yönteme Hayır’dan

…Teleskopla yapılan ilk gökyüzü gözlemleri bulanık, belirsiz, çelişkili, herkesin çıplak gözle gördüğüyle çatışan özellikler taşır. Böylece teleskopum yol açtığı yanılsamalarla gerçekten görünenleri ayırmaya yardımcı olabilecek tek kuram, basit sınamalarla çürütülür.

…Bütün Avrupa’da yankı uyandıran diğer bir toplantı, durumu daha açık kılar. Hemen hemen bir yıl önce, 24-25 Nisan 1610’a Galileo, karşıtı Nagi’nin Bologna’daki evine, bütün fakültelerden gelen yirmi dört profesöre teleskobunu göstermek üzere gider. Harky, Kepler’in aşırı heyecanlı öğrencisi bu durumu şöyle anlatır: “24 ya da 25 Nisan’da gece gündüz hiç uyumadım. Galileo’nun aygıtını bin yolla denedim, aşağıdaki ve yukarıdaki şeyleri gözledim. Yerde harika çalışıyor, gökte aldatıyor insanı, örneğin bazı sabit yıldızlar (örneğin, Spica Virginis yan yüzündeki bir alevden söz ediliyor) çift görünüyor. Üstün insanlardan ve asil doktorlardan tanıklarım var… Tümü de aygıtın yanıldığını söylüyor… Bu Galileo’yu susturdu, 26 sabahı erkenden üzüntülü bir biçimde çıktı gitti… Nagini’ye verdiği harika yemek için teşekkür bile etmeden.” Nagini Kepler’e 26 Mayıs’ta yazıyor: “Hiçbir şey başaramadı, yirmiden fazla okumuş insan vardı, hiçbiri gezegeneri seçik olarak göremedi. Galileo onları saptamakta zorluk çekecek.” Birkaç ay sonra Ruffini’nin imzaladığı mektupta aynı şeyleri yineler, “Ancak keskin görüşlüler bir ölçüde inandılar”. Bunlardan sonra, dört bir yandan Kepler’e olumsuz mektuplar yağmaya başladı; bunun üzerine, Kepler, Galileo’dan tanıklar bulmasını istedi. “Sizden saklamak istemiyorum, birçok İtalyan Prag’a mektup yazarak sizin teleskobunuzla bu yıldızları (Jüpiter’in uyduları) göremediklerini söylediler. Nasıl oluyor da teleskobu kullananlar da dahil o denli çok az kişi olayı yadsıyor, bunu kendi kendime soruyorum. Zaman zaman düşünüyorum da yüzlerce kişinin göremediğini tek bir kişinin görebilmesi bana olanaksız geliyor. Başkalarınızın savınızı doğrulaması çok zaman alacak. Bu sebeple size yalvarıyorum Galileo, bana en kısa zamanda tanıklar bul… Galileo’nun bulduğu tanıklar, Jüpiter’i ya da Mars’ı ya da Ay’ı bile seçmekte güçlük çektiler.

… O çağ teleskobunun birçok yetersizliğine bir de psikolojik zorlukları katarsak, doyurucu raporların kıtlığını iyice anlarız, yeni olayların gerçekliğinin kabulleniş hızına ve her zamanki gibi kamuoyunca onaylanmasına da şaşar kalırız. En iyi gözlemci raporlarının bile y o zamanki koşullar altında gösterilebilecek ölçüde yanlış ya da çelişkili olduğunu düşündüğümüzde gelişme daha şaşırtıcı oluyor…

… Teleskobun başlangıç tarihinin en tuhaf özelliği, Galileo’nun ay resimlerine daha yakın baktığımızda ortaya çıkıyor. Galileo’nun çizimleriyle ayrı evrelerin fotoğraflarına şöyle bir göz atış bile, çizilen özelliklerden hiçbirinin ayın bilinen görüntüsüyle uyuşmadığı konusunda okuru inandırmaya yeter. Buradan kalkarak kolayca “Galileo, büyük bir astronomi gözlemcisi değildi; yoksa kendi çağında gerçekleştirdiği birçok astronomi keşfinin heyecanını ya da eleştiri duygusunu bulandırırdı” denebilir.

…Anlatım biçimi, kurnazca ikna etme tekniği sayesinde, Latince değil de İtalyanca yazdığı, yapıca eski düşüncelere ve onunla ilgili olarak eski öğrenme ölçütlerine karşı olan kişilere seslendiği için Galileo etkinlik kazanır.

…Yeni doğal yorumlar, yeni ve oldukça soyut gözlem dili oluşturur. Ortaya atılıp hemen saklanır, böylelikle kimsenin farkına varmaması sağlanmış olur (Unutturma Yöntemi).

…Değişikliğin yol açtığı zorluklar, zaman zaman olumlu işlevi olan ad hoc hipotezlerle örtbas edilir. Bu hipotezler, kuramlara soluk aldırıcı alanlar açarlar, gelecekteki araştırmaların yönünü belirlerler.

Galileo, modern bilimin “bilimsellik” fırsatçılığından yararlananlardan yalnızca birisidir. Modern bilimse, bu fırsatçıların ellerinde şekillenirken, tek ve evrensel bilgi üreticisi iddiasında siyasi ve ekonomik iktidarların toplumu belirlemesine zemin hazırlar.

Meydan Gazetesi Sayı 9, Nisan 2013

Paylaşın