Yoktur Eşin Lüküs Hayat!

Sayı 9, Nisan 2013

“Kaç milyonerimiz var? Hiç. Binaenaleyh, biraz şansı olanlara da düşman olacak değiliz. Bilakis memleketimizde birçok milyonerlerin, hatta milyarderlerin yetişmesine çalışacağız. Sonra işçi gelir… “

İzmir İktisat Kongresi öncesi, Mustafa Kemal

“Lüküs hayat, lüküs hayat / Bak keyfine yan gel de yat / Ne ömür şey, oh ne rahat / Yoktur eşin lüküs hayat”

Nesillerin hafızalarına kazınmış bu sözleri, “Lüküs Hayat”ı, hepimiz hatırlarız. 1933 yılında Cemal Reşit Rey tarafından bestelenen, Nazım Hikmet’in ise sözlerini yazdığı Lüküs Hayat opereti, klasikleşmiş bir tiyatro oyunudur.

Yaşamlarını hırsızlık yaparak idame ettiren Rıza ile Tevfik’in girdikleri bir evde kendilerini bir kıyafet balosunun içinde bulmaları ve baloya davetli zenginlerden zannedilmeleriyle başlayan oyun, bu iki karakterin içine düştüğü ortam ve bu ortamın yarattığı çelişkilerden kaynaklanan komik durumlar üzerine kurulmuştur. Ancak Lüküs Hayat’ın bir tiyatro oyunu olmasından öte; oyuna adını veren ve oyunun belkemiği olan Lüküs Hayat şarkısı bir dönemin sosyo-ekonomik analizi niteliğini taşımaktadır.

1929’da patlak vermiş ancak ‘30’lu yıllarda kendini tam anlamıyla hissettirmiş ve bugüne kadar yaşanmış en büyük ekonomik buhran dünya çapında yankılanmaktayken, aynı yıllarda Türkiye Cumhuriyeti Devleti krizi teğet geçmek için çeşitli ekonomik paketler hazırlamıştı. Osmanlı Devleti’nden alınan kötü mirası dönüştürmeye ve “az zamanda çok işler” yapmaya çalışan devletin temel ekonomik hedefi toplumu en kısa sürede kalkındırmaktı. Ve bu doğrultuda, dünya çapında liberal politikaların başarısızlıklarla sonuçlanması sebebiyle devlet, liberalizmin yanında devletçilik politikasını da uygulamaya sokarak yeni bir ekonomik model işletmeye başlattı. Lüküs Hayat şarkısı da tam da bu dönemlerde yazıldı, bestelendi ve sahnelenmeye başlandı.

1930’lu yıllardan itibaren özel sektörle birlikte aktif rol almaya başlayan devlet, ticareti geliştirmek için çok uğraşmış, bu doğrultuda altyapı yatırımlarına ağırlık vermişti.

“Şişli’de bir apartıman,

yoksa eğer halin yaman

Nikel-kübik mobilyalar,

duvarda yağlı boyalar

İki tane otomobil,

biri açık biri değil

Aşçı, uşak, hizmetçiler

Dolu mutfak, dolu kiler”

sözleriyle başlayan Lüküs Hayat şarkısının yazıldığı böylesi bir dönemde, şarkının sözleri de rastlantı değildi tabi ki. Mesela devletin özellikle demiryolları, limanlar ve karayollarında belirginleştirdiği altyapı yatırımları zamanında yazılan Lüküs Hayat şarkısında geçen “kapıda dizili otomobiller” tesadüf olamazdı. Dönemin ekonomi politikalarıyla hedeflenen zenginliğin göstergesi ”otomobiller”, şarkılara konu olmuş, uğruna çalışıp didinilen “Lüküs Hayat”ın simgelerinden biri olmuştu. Tıpkı aşçılar, uşaklar, hizmetçiler ve duvarlardaki yağlı boya tablolar gibi…

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından hem siyasi hem de ekonomik açıdan zor bir döneme giren devlet, 1950’den itibaren Demokrat Parti’yle yeniden liberal bir yol izlemeye karar verdiğinde, Adnan Menderes’in “Her mahallede bir milyoner yaratacağız” sözüyle beraber vatandaşa “herkesin bir gün zengin olmasının mümkün olduğu” iddia edilmişti. “Lüküs hayat / bak keyfine yan gel de yat / Ne ömür şey oh ne rahat / Yoktur eşin lüküs hayat” sözleri de aynı zamanlarda dillere pelesenk olmuştu. Ancak ne var ki (sözde “tarafı” olunmamış olsa da) yaşanan İkinci Dünya Savaşı’nın ardından bu coğrafyada yaşanan ekonomik sıkıntılar görmezden gelinemezdi. Toplumun geneli, içinde bulundukları darboğazdan kurtulmak için didiniyorken, yine de “Lüküs Hayat” pek bir güzeldi. Ne de olsa zenginin malı, züğürdün çenesini yorardı.

1950’de sinemaya uyarlanan ve tiyatrolardaki popülerliğini zamanla kısmen yitiren operet, 1980’lere gelindiğindeyse yeniden bir çıkış yakaladı ve 1986 yılından başlayarak aralıksız 28 yıl boyunca sahnelendi. Dünya pazarına açılan Türkiye ekonomisiyle, serbestleşen döviz alım-satımıyla zenginliklerine zenginlik katan burjuvalar “keyiflerine bakıp yan gelip yatarken”, bazılarına da bu hayatın hayali düştü.

Lüküs Hayat şarkısı, sürekli olarak sahnelendiği 28 yıl süresince değişen siyasi-politik koşullara rağmen güncelliğini hiç yitirmedi. 80’li yıllarda ekonomide yapılan büyük hamlelerle “kalkındırılan” toplumda zenginleşme arzusu taşıyanlar, yıllarını lüküs hayatın ne menem bir şey olduğunu hayal ederek geçirdiler. Süleyman Demirel’in liberal politikalarıyla “karnı tok, sırtı pek” yalanlarına maruz kalanlar, Turgut Özal’ın özelleştirmelerinin ve 24 Ocak Kararları’yla küresel sermayeye açılan coğrafyanın kurbanı olanlar, Tansu Çiller’in 5 Nisan Kararları’yla zaten sıkılmış kemerlerini daha da sıkmak zorunda kalanlar için Lüküs Hayat şarkısı, ancak hayali kurulabilinecek bir yaşantının avuntusu olmuştur. Lüküs Hayat ile nesillerdir zenginliğin hayalini kurdurtan devletse, farklı dönemlerde yarattığı farklı “fırsat”larla bunu bir politika haline getirmiştir.


Turgut Özal’ın mimarlığını yaptığı 24 Ocak 1980 kararlarıyla dış ticaret ve faiz oranları serbestleştirilmiş, ekonomi politikaları IMF’ye açık hale getirilmiştir. Bundan 14 yıl sonra, 5 Nisan 1994 yılında dönemin başbakanı Tansu Çiller tarafından açıklanan kararlarla sözde “enflasyonu hızla düşürmek, Türk lirasına istikrar sağlamak, ihracat artışını hızlandırmak, ekonomik ve sosyal kalkınmayı sürdürülebilir bir temele oturtmak” amaçlanmış olsa da bu kararlar büyük bir ekonomik krize sebep olmuş, sayısız insan döviz değerinin artmasıyla borcundan hapse girmiş, iflas etmiş ve işsiz kalmıştır.

Didem Deniz Erbak

Meydan Gazetesi Sayı 9, Nisan 2013

Paylaşın