Izdırap taşları ve bebek doğanlar

Disko’da ağır işkence sonucu ölen er Uğur Kantar’ın bugünkü duruşması, Eskişehirli İlhan Altınok için ayrıca mühim
Kuzey Kıbrıs’ta askerliğini yapıyordu, disiplin koğuşunda ağır işkence görmüş ve bedeni bir noktadan sonrasına direnememişti. 12 Ekim’de ölen er Uğur Kantar davası 18 Kasım’da başlamış ama kritik bir noktada kalmıştı. Kantar ailesinin avukatlarından Selçuk Kozağaçlı, Girne Askeri Mahkemesi’nin takipsizlik kararı vermesini talep ediyordu. Çünkü ortadaki askeri bir suç değildi, işkence bir insanlık suçu olarak sivil mahkemede yargılanmalıydı. O gün sorgular alınmadı, tanık ve şikâyetçiler dinlenmedi. Mahkeme görevsizlik talebiyle ilgili kararını bugüne erteledi. Kantar’ın ölümüne sebep olanların sivil bir mahkemede yargılanıp yargılanamayacağının kararını, gün içinde öğreneceğiz.

‘Bambaşka bir insanım’
Bu bir anlamda Eskişehirli İlhan Altınok’un da davası. Kendisi, Uğur’la ‘ızdırap taşı’ndan arkadaşlar. Askerliğinin son günlerinde yedi gün ‘disko’ cezası alan Altınok, daha içeri alınmadan önce ‘dövme’si yüzünden dayak yediğini söylüyor. Bir dişini kıran, diğerini çatlatan bir dayak bu. Anlattığına göre sonra bir posta daha. En son da 25 Temmuz’da Uğur’la karşılaşacağı ızdırap taşı…

Dudak okuyarak, fısıldaşarak anlaşmışlar. Gözüyle gördüğü işkence sahneleri var, uzaktan gelen acı dolu bağırışlar üzerinden tahmin ettikleri var, bir de sonra koğuşunda konuşulanlar… Kendi yediği dayaklar dışında bunlara tanık olmanın bile kendisini allak bullak ettiğini anlatıyor. Disko sonrası dişlerinin tedavisinin yaptırılmaması, mücadele ettikçe maruz kaldığı psikolojik işkence de eklenince ağustos sonu terhis edildiğinde bambaşka bir insan olduğunu söylüyor İlhan.

Nasıl bambaşka? “Kendi şirketimiz olduğu için döner dönmez işe gitmem gerekiyordu. Ama ne elim kalem tutuyordu, ne insanlarla konuşabiliyordum. Hâlâ geceleri kâbuslar görüyorum. Yataktan ya küfrederek ya ağlayarak fırlıyorum. 23 yaşındayım, babam bir fiske vurmamış. Yaşadıklarıma inanamazsınız. Ben yaşadığım halde inanamıyorum.”

Altınok, birliğindeki ‘yazıcı’ görevi nedeniyle ‘disko’yu bizzat görmeden eski gardiyanlara dair açılmış darp dosyalarını görmüş aslında. “Feci dayak yiyenler vardı. Mahkeme dosyalarını kendim yazmıştım. Ne mi düşünmüştüm? Allah yardımcıları olsun demiştim. Sonra benim başıma geldi.”

‘Asker değil, bebek olarak doğdu’
Bir hafta sonra evleneceğini söylüyor Altınok ama sesi tedirgin. “Beş yıldır birlikte olduğum insan. Hayatımda daha önce böyle bir şey yapmadım, askerden döndükten sonra şiddet bile uyguladım yani” diyor, susuyor.

Özel hayatın hudutları beni sustursa da özür dileyerek soruyorum. O sanki zaten anlatmak istiyor: “Bayağı tokat attım. Kızın ne suçu var? Neyse ki anladı beni, alttan aldı. Bir yandan terapi görüyorum zaten.”

Bu davayı sahiplenen çok insan var ama İlhan Altınok hem tanık hem de aynı şahıslardan şikâyetçi olarak tam ortasında. Bu onun da davası. ‘Izdırap taşı’ndan ölmeden geçti ama işte bu halde… Şimdi askerhaklari.com sitesine yaptığı başvuru, onlar aracılığıyla Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’na da yollanacak.

İki gün önce, vicdani retçi Enver Aydemir’e destek amaçlı basın açıklamaları yüzünden yargılanan Ahmet Aydemir, Davut Erkan, Fatih Tezcan, Halil Savda ve Mehmet Atak’ın da duruşması vardı. Suçlarından biri ‘Herkes bebek doğar, hiç kimse asker doğmaz’ sloganı atmaları olduğundan daha önce bir jinekolog bilirkişi talep etmişlerdi. İşin uzmanı söylesin, bebekler asker şemaliyle mi doğar diye.

Talepleri yine reddedildi. Ama bence tarihi üç tanıklık vardı. Sevim Şahin mahkemede şöyle konuştu: “Sanıklarla akrabalık bağım yoktur. İnsani boyutu nedeniyle davada tanıklık yapmak istedim. Ben çocuğumu normal doğumla, narkoz etkisi altında kalmadan doğurdum. Doğum anında çocuğumun bebek olarak doğduğunu bizzat gördüm.”

En azından bu kayıtlarda artık.

Pınar Öğünç (Radikal)
16 Aralık 2011

Alıntı