İnan Suver’in yargılaması işkenceye dönüştü

İNAN SUVER’İN VİCDANİ REDDİ İLE İLGİLİ HUKUKSAL SÜREÇ “İŞKENCEYE” DÖNÜŞMÜŞ DURUMDADIR!

Müvekkilimiz İnan SUVER, yasal olarak askerlik yükümlülüğünün başladığı 2001 yılından bu yana, sağlığına ilişkin askeri hastanelerden verilen tıbbi raporlar ve bunlara dayanarak verilen hava değişimi izinleri ve en son da “askerliğe elverişli değildir” raporuna rağmen halen ısrarla cezaevinde tutulmaktadır.
İnan SUVER, “vicdani ret” kavramını öğrendiği andan bu yana vicdani retçidir. Önceki süreçte vicdani redde ilişkin bir bilgisi olmadığı halde “askerlik yapmama” iradesini ortaya koyan SUVER, ret iradesini açıkladığı 2009 yılından beri de bu iradesini tutarlı bir biçimde ortaya koymaktadır. Reddine ilişkin yasal sonuçlara katlanmasının yanı sıra bu nedenle çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalmakta ve bunlar da vicdani reddi nedeniyle içinde bulunduğu hapislik koşullarının üzerine yeni ve katlanılması güç sorunlar eklemektedir.
Bu sorunların en başında müvekkilimizin sağlık durumu gelmektedir. İnan SUVER, bazı psikiyatrik sorunlar yaşamaktadır ve cezaevinde yaşamakta olduğu süreçler bu sorunları giderek ağırlaştırmaktadır.
2003 yılında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, 2004 yılında İzmir Askeri Hastanesi, 2007 yılında İzmir Güzelyalı Hava Hastanesi, yine 2007 yılında İzmir Askeri Hastanesi, 2010’da GATA Askeri Hastanesi ve yine aynı yıl içinde Askeri Mahkeme’nin talebi üzerine İzmir Askeri Hastanesi tarafından verilen raporlarla İnan’ın sağlık durumundaki sorunlar tespit edilmiş durumdadır.
İnan SUVER’in hastane süreci bununla da kalmamış, 2011 yılı Haziran ayı sonunda Manisa Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde yatarak tedavi görmüştür.
Bütün bu süreçlerde İnan SUVER hakkında geçici önlemler alınmış, hava değişimi izinleri verilmiş ancak askerlik yükümlüsü olarak süreç tekrar tekrar başlamıştır. Tıbbi süreçlerin hiç birinde gerçek anlamda muayene edilmemiş ve kendisine askerlikle ilgili yasal yükümlülüklerinden “kaçma” iradesi varmış gibi muamele edilmiştir. Ne hastalığına ilişkin gerçek durumu ortaya çıkaracak bir tıbbi süreç yaşanmış ve ne de aslında bir vicdani retçi olduğuna ilişkin beyanları dikkate alınmıştır.
Bu çerçevede, İnan SUVER hakkında İzmir Askeri Hastanesi tarafından 2010 yılında ve Mahkeme’nin talebi üzerine verilen “askerliğe elverişli olmadığı” raporunun kapsamı, müvekkilimizin sağlık sorunlarına ilişkin ilk raporun verildiği 2003 yılına değil Sağlık Yeterlilik Yönetmeliği’nin değişiklik tarihi olan 2008 yılı Temmuz ayı olarak belirtilmiştir. İnan SUVER, 2003’ten beri var olan çeşitli tıbbi raporlara karşın 16 Temmuz 2008 tarihinden sonra “hasta” ve “askerliğe elverişsiz” kabul edilmiştir.
Bir hekimler kurulunun, kişinin gerçek sağlık durumu yerine bir yönetmelik değişikliğine dayanması ne tıbbi etik ilkelere uygundur ve ne de İnan SUVER’in içinde bulunduğu duruma.
Bu rapora, İnan SUVER’in sağlık sorunlarını giderek kötüleştiren koşulların ortadan kaldırılabilmesi için avukatları olarak itiraz edilmiş ve raporun daha kapsayıcı olması gerektiğinden bahisle hastalığının tarihinin ve seyrinin dikkate alınması gereğinin altı çizilmiştir.
Talep sonucunda İnan SUVER önce İzmir Askeri Hastanesi’ne ve buradan da GATA’ya sevk edilmiştir. Şu anda bu sürecin sonucu beklenmektedir.
İnan SUVER, vicdani retle ilgili hukuksal süreçlerde yani cezaevinde tutulması sürecinde, eylemleri nedeniyle sürekli bir ceza tehdidi altındadır.
SUVER, Saruhanlı Yarı Açık Cezaevi’nden firar ettikten sonra, yakalaması üzerine konulduğu Manisa E tipi Cezaevinde 20 gün hücre hapsine çarptırılmış ve bunun sonucunda hem infaz süresi 9 ay uzamış ve hem de 20 gün boyunca hücrede tutulmuştur.
Manisa E tipi Cezaevinde, 15 Haziran 2011 tarihinde, tutulduğu müşahede hücresinde yatağını yakması nedeniyle ikinci bir 20 gün hücre hapsi cezası verilmiştir. Henüz kesinleşmemiş olan bu ceza sonucunda da şartlı tahliyesi 1 yıl uzayacak ve hem de tekrar 20 gün boyunca hücrede tutulacaktır.
Yaptığı açlık grevleri nedeniyle de sürekli olarak tutanaklar tutulmakta, disiplin süreçleri işletilmektedir.

İNAN SUVER DERHAL SERBEST BIRAKILMALIDIR!
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi tarafından 7 Temmuz 2011 günü açıklanan karar uyarınca artık “vicdani ret” hakkı, kişilerin “düşünce, din ve vicdan özgürlüğü” kapsamında değerlendirilmektedir.
AİHM büyük dairesi tarafından verilen karar yeni bir içtihat niteliğindedir. Bu kararla AİHM zorunlu askerlik hizmetinin, sözleşmenin 4. Maddesi 3-b hükmü yorumuyla sözleşmeci devletlerin ihtiyarına bırakıldığı yönündeki eski içtihadını terk etmiştir. Ve Avrupa Konseyi’ne üye devletlerden Türkiye ve Azerbaycan dışındaki tümünün vicdani ret hakkını tanımış olmasına vurgu yapmış, bunun demokratik toplum ideasının bir gereği olduğunu hükme bağlamıştır. Türkiye’nin vicdani retçileri görmezden gelme tavrı kararda özellikle vurgulanmıştır.
Mahkemenin bu kararı doğrultusunda, sözleşmeci tüm hükümetler, kişinin vicdani kanaatleriyle uzlaşması mümkün olmayan zorunlu silahlı askerlik hizmeti dayatmasına karşı, vicdani ret itirazını kabul etmek durumundadırlar. Nitekim bu karar Türkiye’deki düzenlemeleri ve vicdani retçileri de doğrudan ilgilendirmektedir. TC Anayasası’nın 90. Maddesi uyarınca AİHS düzenlemeleri ve AİHM kararları iç hukukta MUTLAK olarak bağlayıcıdır.
Bu sebeple Mahkemelerce yapılması gereken, iç hukukta vicdani retçilere dair bir düzenleme bulunmasa dahi, yasaların uygulanması durumunda temel hak ve hürriyetleri düzenleyen bir uluslararası sözleşme niteliğinde olan AİHS’te düzenlenmiş hakların ihlal edileceğini göz önüne alarak, sözleşmeye ve AİHM içtihatlarına uygun karar vermektir.
Yanı sıra İnan SUVER’in gerek tekrar tekrar tutuklanması ve hakkında aynı eylemi nedeniyle çeşitli davalar açılarak cezalar verilmesi AİHM tarafından Osman Murat ÜLKE kararında ve gerekse BM Haksız Tutuklamalar Çalışma Grubu tarafından Halil SAVDA kararında belirtildiği gibi “aynı suç nedeniyle tekrar yargılama yapılamaması” kuralına ve suçların ve cezaların oranlılığı ilkesine aykırıdır.
Sürecin bir kısır döngü halinde devam etmesi ise AİHM tarafından Osman Murat ÜLKE kararında belirtildiği üzere “İŞKENCE VE KÖTÜ MUMALE YASAĞI”nın ihlalidir.
SUVER’in aynı eylemden tekrar tekrar tutuklanması/ceza alması onun biteviye cezaevinde kalmasına, sağlık durumunun giderek bozulmasına ve daha da ötesinde cezaevinde kendisine zarar verici eylemler içine girmesine neden olmaktadır. Ve bu süreç, SUVER cezaevinde kaldığı sürece giderek daha ağır biçimde yaşanacaktır.
Hükümlülük sonucunu doğuran “askerlik yükümlülüğü”nün yarattığı koşulların kendisi, artık katlanılamaz durumdadır ve gerek AİHS’in 3 ve gerekse Anayasa’nın 17.maddesinde belirtilen işkence ve kötü muamele yasağının kapsamı içine girmiştir.
Bu süreç, bir insanı yok etme sürecine dönüşmüş durumdadır. Kişi cezaevine kapatılarak toplumdan ve sevdiklerinden soyutlanmakta, cezaevinde de gözlerden ırak bir biçimde cezaevinin katı disiplinine terk edilmektedir. Böylece dışarıdakiler bir “suçlu”dan kurtulmakta ve toplum da “temiz” topluma dönüşmüş olmaktadır. Ama bu bir yanılsama olduğu gibi tam da Osman Murat ÜLKE kararında AİHM tarafından belirtildiği gibi kişinin “sivil ölüm”ü pahasına yapılmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti devleti, artık ulusalüstü yükümlülüklerini yerine getirerek dini düşünce ve vicdan özgürlüğünün temel bir tezahürü olan vicdani ret hakkını tanımalı, vicdani retçiler hakkındaki bütün ceza uygulamalarını derhal sonlandırmalıdır. İnan SUVER’in vicdani ret itirazı dikkate alınmalı, bunun da ötesinde sağlık durumu göz önünde bulundurularak derhal serbest bırakılmalıdır

Dayanışma