Kapitalizm öldürür!

Bacaklarımıza giydiğimiz kotların onları üretenler için bir ölüm nedeni olduğunu unutmayalım..

Kapitalizm öldürür!

Bu sözün altını doldurmak için çok laf etmeye, dil dökmeye gerek yok. Kapitalizm tarafından kaçınılmaz ölümlerin her gün yaşandığını görüyoruz.Tuzla da, Kağıthane de, Ümraniye de yada ölüme yakın hayatların sürdüğü bu yerlerde…

Tekstil sektöründe çalışan kot işçileri de buna bir örnek. Üzerinize giydiğiniz kotu beyazlatmak-eskitmek, için çalışan işçilerin, bu iş yüzünden öldüklerini biliyor muydunuz? Avrupa’da bir süre önce uygulama zararları nedeniyle üretimi yasaklanan bu iş kolunun Türkiye’ye geçişiyle kaç işçinin öldüğünü biliyor musunuz? Bu öldüren iş kolunda çalışan işçilerin hayatlarının bu ülkede kaç para ettiğini kim biliyor? Kapitalizm öldürüyor, peki kim kazanıyor?

Tekstil sektörü dünya çapında kapitalist şirketlerin aralarında en vahşi rekabetini sürdürdükleri ve özellikle genç ve çocuk işçileri acımasızca çalıştırdıkları alanların başında geliyor.Türkiye deki sanayinin neredeyse yarısı tekstil sektöründe istihdam ediliyor. Aralarında “kot taşlama” işçilerinin de yer aldığı bu işçiler hiçbir iş güvencesi olmadan, sigortasız ve rezalet koşullarda çalıştırılıyorlar.

Öldüren hastalık “silikozis”

Kot taşlama; kotların beyazlatılması, eskitilmiş görünümü verilmesi için, kumun kuru hava kompresörleriyle kotların yüzeyine tutularak aşındırılması işlemine verilen ad. Bu uygulama sırasında solunan tozlar akciğerde “silikozis” hastalığına yol açıyor. Bu hastalık aslında maden işçilerinde görülüyor. Tünel, yol yapımında, döküm işinde çalışan işçilerde rastlanan klasik madenci hastalığı. Hastalık çok bilinmediğinden doktora gitmiş hasta işçilere, ilk önce tüberküloz tehşisi konulmuş. Bu hastalıkta akciğer filmindeki görüntü, tüberküloza benzer çünkü. Bilinen silikozis hastalığı en az 10 yıllık bir çalışma sonrası, silika içeren kumun veya tozun solunmasına bağlı olarak ortaya çıkan yavaş seyirli bir hastalık. Hastalık aynı zamanda akciğerde ki koruyucu mekanizmaları zayıflattığı için verem geliştirme riskini arttırabiliyor. Solunan toza karşı vücut savunmasının verdiği cevaba bağlı olarak akciğerlerde fibrozis denilen bir çeşit katılaşma oluyor. Belli bir dönemden sonra hasta işçi işten ayrılsa bile hastalık ilerleyebiliyor. Hastalık ölümle sonuçlanıyor. İlerlemiş hastalığın ise şu an Türkiye de bilinen bir tedavisi yok. Çok zor olsada akciğer nakli yapılabiliyor fakat Türkiye de henüz gerçekleşen başarılı bir akciğer nakli de yok. İşçilerin çoğu doğru dürüst yürüyemiyor, koşamıyor. Bu insanlara hastalandıktan sonra 60- 80 YTL gibi bir maaş bağlanıyor, ama bunu almak çok zor, hatta mümkün değil. İşçiler sigortasız çalıştırıldığı için çalıştığını bile ispatlıyamıyor.

Tek bir iş yerinde, 40-50 kişinin 35’i hasta, 3’ü ölmüş, 2’si ölmek üzere…

Kot atölyelerinde işçiler günde ortalama 12 saat çalıştırılıyorlar. Tek bir iş yerinde, 40-50 kişinin 35’i hasta, 3’ü ölmüş, 2’si ölmek üzere. Bu işte kullanılan özel kum değerli ve pahalı olduğu için, patronlar kum ziyan olmasın diye işçileri havalandırmanın olmadığı, pencerelerin bile kapalı olduğu bir ortamda çalıştırıyor. Oysa ki havalandırmanın çok iyi sağlanması ve işçilerin kum tozunun karıştığı havayı solumamasını sağlayacak özel, korumalı giysiler giymesi gerekiyor. Ya tamamen kapalı alanlarda , kolların dışarıdan robot-yapay kol gibi bir mekanizma içinden kullanıldığı sistemlerde yapılmalı yada hava tüpleri kullanılan tüm vücudu örten özel giysiler giyilmeli, aynı zamanda kumlama yapılan alandan toz yayılması engellenmelidir. Oysa ki işçilerin çalıştığı koşullar inanılır gibi değil. Kot işçileri de bezden bir ağız maskesiyle 12 saat boyunca elleriyle ölümü soluyorlar.

Tekstil sektöründe şimdiye kadar 10 bin işçi bu işte çalıştırılmış. Binlerce işçi hastalık tehdidi altında yaşıyor. Sadece Bingöl’ün Karlıova ilçesinin 300 haneli Taşlıçay köyünde neredeyse her evde bir silikozis hastası var. Hastalığı teşhis edilmemiş ise milyonlarca işçi ya çalışıyor yada yanlış teşhis ile hastalıkla pençeleşiyor. İstanbul daki üç büyük göğüs hastalıkları hastanesinde bu yıl 150 den fazla hasta yatmış. İstanbul da tespit edilen ölüm sayısı 30 den fazla. Oysa ki konuştuğumuz kot işçilerinden öğrendiğimiz hasta ve ölen işçi bundan kat be kat fazla.

Şirketler işçilerin ölüm reçetesini yazıyor

Sadece İstanbulda değil; Sinop, Tokat, Bingöl, Siirt, Erzurum, Zonguldak, Çorum da da kot taşlama sonucu bu hastalığa yakalanan çok sayıda işçi var. İşçiler köylerinden kalkıp geldikleri İstanbul’da gurbetçi olarak bu işi yapıyorlar. Konuştuğumuz işçilerden biri; “Köyümüzden yılda 30 asker gönderiyoruz. Son üç yılda gönderdiğimiz 30 askerin 20’si çürük raporu alıp geri geliyor” diyor. İstanbul’da ise Sultançiftliği, Kağıthane, Gaziosmanpaşa, Küçükköy, İkitelli, Halkalı, Alibeyköy semtlerinde kot taşlama atölyeleri var. Kot taşlama küçük atölye işiymiş gibi yansıtılmaya çalışılıyor, ama bu atölyeler Lewis, Mavi jeans, Collezion, Adil Işık gibi çokuluslu katil şirketler için de çalışıyor.

Türkiye ihracatında önemli bir payı olan bu sektörün iç yüzünü gündeme taşımak, kukla medya içinde biraz zor. Çalışma Bakanlığından Müfettişlerinde konunun üzerine gidenlere “Bu konuyu fazla kurcalamayın, ihracatımız fazla” demeleri, aba altından sopa göstermeye benziyor. Ama bunlara rağmen (hatırlarsanız) “Tavukların Kahramanı”, sözde tarafsız hatta ezilenin tarafıymış gibi görünen, ama sadece reyting kaygısıyla program yapan Uğur Dündar da ARENA programında ölüm atölyelerini konu etmiş ve sözde duyarlılığını göstermişti. Fakat her zaman ki gibi bu duyarlılıkların da arkası gelmemiş. Hatta bu durum işverenlerin yeni bir stratejiyi uygulamalarına neden olmuştu. Hepsi atölyelerini bu programların yayınlanmasından hemen sonra kapatıp geçici atolyeler yöntemini geliştirmişlerdi. Şirketlerden toplu aldıkları işleri 15 günlüğüne kiraladıkları mahsen tabir edilecek dükkanlarda , işçileri iş bitene kadar çıkarmayarak ölüm kamplarını oluşturmaya başlamışlardı. Daha da kötüsü bu yöntemin işe yaradığını gören işverenler İşçi tipini de değiştirip takiplerinin yapılamayacağı Romanyalı ve Azerbeycanlı işçilerin pasaportlarını alarak çalıştırıp buralarda bir nevi tutsak işçi halinde yaşamaya zorunlu kılmıştır.

Kot taşlama işi hakkında seslerini duyurmak ve uğradıkları haksızlıklara karşı mücadele etmek için işçiler çalıştıkları resmi olan tekstil şirketlerinden davacı olmuşlar, gayriresmi olanlar şirketler içinse hiçbir şeyin yapılamayacağını düşünüyorlar. Resmi olan şirketlerde ise sigortalı yada sigortasız diğer işçilerin çoğu davalarda arkadaşları için şahitlik yapmaktan korkuyor. Çünkü patronları onları işten atma tehdidiyle korkutuyor. Ama onların mücadelesi yasadan aman dilemek değil, bu ölüm atölyelerinde çalışan milyonlarca işçinin hasta olup, ölmemesi ve bu gidişatın engellenmesi için gündem yaratabilmek. Yani kısacası bu düzenin tekerine çomak sokmak istiyorlar.

Bizim de destek amaçlı mahkemesine katıldığımız davacı işçilerden Mehmet Bekirbaşak bu konuda aktif mücadele edenlerden biri. Bakırköy adliyesinde 4.duruşması gerçekleşen Mehmet ustanın hikayesi kendisi gibi olan binlerce işçiyle aynı. Genç yaşına rağmen silikozis hastalığı nedeniyle akciğer yetmezliği yaşayan Mehmet usta normal tempolu bir işte bile çalışamıyor. Bir buçuk yıldır işsiz olan, yedi çocuklu ve kira da oturan mehmet usta ailesinin ihtiyaçlarını karşılamak için pazarlarda maydonoz satıyor. Mehmet usta ya destek için gelen kot taşlama işinde çalışmış Hamza ise şu an yaya kuryelik işin de çalışıyor. Sağlığına zararlı olduğu halde çalışmak zorunda olan Hamza arkadaşlarına sonuna kadar destek olmak istiyor. Yine görüştüğümüz Mehmet usta ya destek vermek için mahkemeye gelen Hasanın ise hikayesi başka. Aynı evde aynı hastalıktan mağdur ikinci kişi. Kendisi de ikizkardeşi de silikozis hastası. Bir arkadaşlarının silikozis hastalığına rağmen başka sektörde bir işyerinde çalışması esnasında akciğer patlaması neticesinde ani ölümü sonrasında Hasan ve kardeşi “çalışmaktan” korkmuşlar. Evine katkıda bulunamamanın ve babasının işçi emeklisi maaşıyla geçinmek zorunda kalmanın üzüntüsünü yaşıyor. Kendisinden daha zor durumda olan arkadaşlarının yanında onlara destek olmanın önemini düşünerek kendi durumunu önemsiz sayıyor. Hepsinin ortaklaştıkları tek şeyse bu haksızlığa karşı koymak, kendileri gibi olan arkadaşlarıyla dayanışmak ve başkalarının da bu işten mağdur olmalarını engellemek istemeleri.
Mehmet ustanın bir sonraki duruşma tarihi 16.10.2008 de olacak.

Öksürük, nefes darlığı, yorgunluk ve de ölüm..
Üzerinize giydiğiniz taşlanmış kotların işçilere maliyeti bunlar…

Fabrika