‘Arsız şirketler, isyana durmuş insanlar gördük’

Karadeniz İsyandadır Platformu (KİP) aktivistleri, Karadeniz’de yapılması planlanan Hidroelektrik Santrallere (HES) karşı “Karadeniz Yaşam Yolculuğu” adını verdikleri gezileri sırasında tanık oldukları doğa tahribatlarını ve tanıklıklarını anlattı. Aktivistler, “arsız şirketler” olarak tanımladıkları HES’çilerin enerji üretmek için tüm bölgelerde aynı politikaları uyguladıkları ve yaşam alanlarını yok eden projeleri savunanları vatansever, karşı çıkanları da vatan haini ilan ettiklerini söyledi.

10 Temmuz’da İstanbul’dan yola çıkarak bölgede sürdürülen HES’lerin yapıldığı bölgelerde eylem ve incelemelerde bulunan Karadeniz İsyandadır Platformu (KİP) aktivistleri, tanıklıklarını ve incelemelerini İstanbul İnsan Hakları Derneği’nde (İHD) düzenledikleri basın toplantısı ile açıkladı. Toplantıya, KİP aktivistleri Deniz Şener, Hatice Hacısalihoğlu, Davut Erkan, Deniz Erbak konuşmacı olarak katılırken ve çok sayıda HES karşıtı da dinleyici olarak yer aldı. Toplantıda konuşan Davut Erkan, “arsız şirketler” olarak tanımladığı HES’çilerin enerji üretmek için tüm bölgelerde aynı politikaları uyguladıkları ve yaşam alanlarını yok eden projeleri savunanları vatansever, karşı çıkanları da vatan haini olarak addettiklerini söyledi. “Enerji yatırımlarının isimleri farklı olsa da yaşam alanlarına verecekleri etkiler ortaktır” diyen Erkan, Türkiye’nin enerji politikalarını eleştirdi. ‘HES’ler Karadenizlileri göçe zorluyor’

Şirketlerin, yapacakları ekolojik katliama karşı halkı bir bütün olarak karşılarında görmek istemedikleri için, cephelere bölerek etkisini azaltıp daha kolay kontrol altına almayı amaçladığına dikkat çeken Erkan şirketlerin bütün bölgelerde aynı politikalar üzerinden hareket ettiğini aktardı. Erkan gözlemlerini şöyle aktardı: “Enerji yatırımlarının ülke ekonomisine sözde yararını öne sürerek karşı çıkanları ülke ekonomisini zarara uğratmakla itham etmektedirler. Yatırımları savunanları vatansever, karşı olanları vatan haini ilan etmektedirler. Yıllardan beri uyguladıkları tarım politikalarıyla Karadeniz halkı ekonomik nedenlerle göç vermek zorunda bırakılmıştır. Önce aç bırak sonra bir parça ekmeğe tebaa et anlayışıyla Karadeniz halkına yüksek fiyatlarla iş teklifi sunarak sözde istihdam sağlamaktadırlar. Yine enerji yatırımlarına karşı koyanlar da insanların ekmekleriyle oynadıkları gerekçesiyle ekmek hırsızı ilan etmektedirler. Yatırım yapacakları yerlerde kazanacakları paranın yanında devede kulak sayılacak miktarda paraları köy derneklerine belediyelere dağıtarak yol, okul, sağlık ocağı gibi hizmetleri sunarak göz boyamakta, halkın fakirliğinden yararlanmakta sus payı sunmaktadır. Doğayı rant olarak gören şirketler derelerin, toprağın hikayelerini, tarihlerini unutturarak kültürel bir yozlaşmaya neden olmaktadır. Durdurma kararlarına rağmen, şirketler bu kararları uygulamamakta, usulsüz davranmakta. Mahkeme kararları hiçe sayılmakta, şirketler vadilerde çalışmaya devam etmektedir ve yerel yönetimler buna göz yummaktadır.”

Fındıklı’dan, Sinop’a Erzurum’dan Senoz’a halkın isyanı

15 gün süreyle yaptıkları ‘yaşam yolculuğu’nda çok yıkım ve talan gördüklerini aktaran Erkan, HES’in doğayı talan eden yatırımlarının insanların hayatında büyük bir yıkıma neden olduğunu gözlemlediklerini kaydetti. Erkan son olarak bölgede yaşamış oldukları bazı tanıklıkları ise “Rize’nin Fındıklı ilçesinde, vadileri başında nöbet tutan köylüler, Senoz Vadisi’ndeki şantiyeye taş atan yaşlı kadınları, Hemşin’de “gelsinler hepsini vuracağum” diyen ninemizin, Amasra’da termik santral istemeyen muhtarlarımızın, yeni bir Çernobil olmasın diyen Sinop’lular, Erzurum Aksu bölgesindeki Boldorozların, isyanını sarı yazmada haykıran Loç’luların mücadele yöntemleri ve istekleri vardı” sözleriyle anlattı. Konuşmaların ardından basın toplantısı bölgede çekilen vido görüntüleri ve fotoğraflardan oluşan slayt gösterisi ile sona erdi.

Karadeniz Yaşam Yolcuları Basın Açıklaması Metni

10 Temmuz – 25 temmuz tarihleri arasında yola çıktık 3361 km lik yol kat ettik 17 noktada durduk binlerce kesilmiş ağaç, yatakları değiştirilmiş ırmaklar, moloz yığınları ile doldurulmuş dere yatakları, borulara hapsedilmiş sular, kurumuş dereler, terk ettirilmiş köyler, isyana durmuş insanlar VE ARSIZ ŞİRKETLER gördük.

Tanık olduk, hemhal olduk, birbirimize karıştık dertlere ortak olduk, tek ses olduk
biliyorduk ve tekrardan gördük, yaşananlar oralarla sınırlı değil yapılan her tahribat her yıkım bizlerden bir şeyler alıp götürüyor bu yüzden vakit susma vakti değildir.

Bugün Karadeniz’de 700 den fazla HES, onlarca termik santral, bir nükleer santral projesi planlanmaktadır. Enerji yatırımlarının isimleri farklı olsa da yaşam alanlarına verecekleri etkiler ortaktır.

Türkiye’nin mevcut enerji politikaları ekolojik alanında çok hızlı değişimler yaşatacak niteliktedir. Dünyanın çok ciddi bir enerji darboğazına girdiği yalanını ortaya atarak “enerji sıkıntısı çekeceğiz elektriğimizi dışarıdan mı alalım” söylevi ile kandırılmaya çalışılan Karadeniz halkı ekolojik ve kültürel yıkımla karşı karşıya bırakılmıştır.

Devlet ve şirketler; çok kârlı olacak enerji üretimine yönelik yatırımlarının, herhangi bir engelle karşılaşmaması için çeşitli politikalar üretmiştir. Bu politikalar, -yatırımlarının önünde bir engel- olarak gördükleri halk muhalefetine karşı oluşturulmuştur.

Yapacakları ekolojik katliama karşı halkı bir bütün olarak karşılarında görmek istemedikleri için, cephelere bölerek etkisini azaltıp daha kolay kontrol altına almayı amaçlamaktadırlar, izledikleri politikalarsa her bölgede aynıdır:

1- Enerji yatırımlarının ülke ekonomisine sözde yararını öne sürerek karşı çıkanları ülke ekonomisini zarara uğratmakla itham etmektedirler. Yatırımları savunanları vatansever, karşı olanları vatan haini ilan etmektedirler.

2- Yıllardan beri uyguladıkları tarım politikalarıyla Karadeniz halkı ekonomik nedenlerle göç vermek zorunda bırakılmıştır. Önce aç bırak sonra bir parça ekmeğe tebaa et anlayışıyla Karadeniz halkına yüksek fiyatlarla iş teklifi sunarak sözde istihdam sağlamaktadırlar. Yine enerji yatırımlarına karşı koyanlar da insanların ekmekleriyle oynadıkları gerekçesiyle ekmek hırsızı ilan etmektedirler. Senoz’daki Ahmet amca “bütün bir kış ocağımda kara lahana pişti şirket geldi 2 bin TL maaş verdi ne yapsa idim” dese de bilmeliyiz ki; bu insanlar betonlaşan topraklarında kazanan, kazandıkça harcayan, “tüketim insanı”na dönüşecek, üretimden ve doğadan kopacaklardır.

3- Yatırım yapacakları yerlerde kazanacakları paranın yanında devede kulak sayılacak miktarda paraları köy derneklerine belediyelere dağıtarak yol, okul, sağlık ocağı gibi hizmetleri sunarak göz boyamakta, halkın fakirliğinden yararlanmakta sus payı sunmaktadır.

4- Doğayı rant olarak gören şirketler derelerin, toprağın hikayelerini, tarihlerini unutturarak kültürel bir yozlaşmaya neden olmaktadır.

5- Durdurma kararlarına rağmen, şirketler bu kararları uygulamamakta, usulsüz davranmakta. Mahkeme kararları hiçe sayılmakta, şirketler vadilerde çalışmaya devam etmektedir ve yerel yönetimler buna göz yummaktadır.

15 günlük yaşam yolculuğumuzda çok yıkım çok talan gördük ve öğrendik ki butün yatırımlar insanların hayatlarına yavaş yavaş değil hissetirmeden aniden hazırlıksız girmektedir. Yerel halk ne olduğunu anlayamadan tahribatlar aralıksız devam ettirilmiştir. Şirketlerin uygulamış olduğu bu talan politikalarına karşı önceleri ne olduğunu anlayamayan yerel halk gerçekleri görmüş ve mücadele etmektedir. Şirketlerin amaçlarını ve şirketlerin bu doğrultuda yaptığı manipülasyonları deşifre ederek farkındalığı arttırmak, Karadeniz bölgesinde mücadeleyi yayarak insanların yaşamlarına, geleceklerine sahip çıkmaları gerekmektedir. Fındıklı’da vadileri başında nöbet tutan köylüler, Senoz’da şantiyeye taş atan yaşlı kadınları, Hemşin’de “gelsinler hepsini vuracağum” diyen ninemizin, Amasra’da termik santral istemeyen muhtarlarımızın, yeni bir Çernobil olmasın diyen Sinop’lular, Erzurum Aksu bölgesindeki Boldorozların, İsyanını sarı yazmada haykıran Loç’luların mücadele yöntemleri ve istekleri tektir.

Yaratılan ekolojik ve sosyolojik yıkımlar büyüktür Karadeniz’in tutkulu insanları kendi kurtuluşları için bir araya gelmelidirler. Bu birliktelik hayatın içinden ve somut bir ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Karadeniz’in coğrafyasını ve canlı yaşamını yok etmeye yönelik sistematik yıkımlara ve talana karşı birliktelik kendini zorunlu bir ihtiyaç olarak dayatmaktadır.

Toprak