Devlet İstedi, Patron Uyguladı: Dardanel İşçisi Toplama Kampında – Meltem Çuhadar

Temmuz ayının sonunda Dardanel Gıda’nın Çanakkale’de bulunan fabrikasında çalışan işçilerin bir kısmında Covid-19 testinin pozitif çıktığı ve önlem olarak geride kalan işçilerin “Kapalı Devre” denilen ve toplama kamplarını andıran bir sistemle çalıştırılmaya başlanacağı duyuruldu. 

Kapalı Devre Sistemi 14 gün boyunca işçilerin mesai saatlerini tamamladıktan sonra fabrikanın yakınında bulunan bir alanda toplu şekilde konaklamasına dayanıyor. Dardanel’in internet sitesine girildiğinde karşımıza çıkan “Dardanel grubu olarak önceliğimiz çalışanlarımızın ve tüketicilerimizin sağlığı ve güvenliği” mesajına bakınca Kapalı Devre’nin işçilerin can güvenliği için kurulan bir sistem olduğunu zannedip “Vay be! İşçilere 14 gün kalacak yer imkanı vermişler.” demek bile mümkün.

Ancak tek bir basit soruyla Dardanel Gıda’nın işçi güvenliği maskesini indirmek de mümkün: “Covid-19 vakasının olduğu bir fabrikada neden işçiler ücretli izne çıkarılmadı?”

Dilde yaygınlaşan haliyle uzun bir zamandır “normalleşme süreci”nin içindeyiz. Normalleşme sürecinin korona krizinin biyolojik seyriyle ilgili olmadığını, salgının etkisiyle ekonomik ve siyasi krize giren devletin sistemi kurtarma politikası olarak başladığınıysa herkes biliyor. Özellikle Sağlık Bakanlığı’nın Covid-19 tablosundaki verileri çarpıttığı ortaya çıktığından beridir zaten sürecin nasıl bir mantıkla işletildiği de ortada.

İşçilerin hiçbir güvenlik önlemi alınmadan çalıştırıldığı iş yerleri, o iş yerlerine ulaşmak için tıklım tıkış geçen yolculuk halleri ve yaşanan işçi ölümleri de böylesi bir normalleşme sürecinin en “normal” görüntüsü olarak medyada yer alıyor. Yukarıdaki basit sorunun basit cevabı da burada işte: Dardanel Gıda’nın patronları için yani kapitalistler için önemli olan, üretimin kesintisiz devam etmesi; öyle işçi güvenliği falan değil. İşçiler ise sosyal olarak da kapatıldıkları devrelerde çalışmaya gönüllü hiç değil. Fabrikanın Kapalı Devre modeline geçmesinin amacı ne işçilerin ailelerine virüs bulaşmaması ne de işçilerin sağlığının sürekli denetim altında tutulması… Çok basit, üretimin durmaması. Ve bunun sonucu olarak, şuanda hastanede tedavi gören 56 işçi ile birlikte toplamda 153 Dardanel işçisine Covid-19 tanısı konduğunu biliyoruz.

Dardanel’i boykot etme çağrılarının sosyal medya üzerinden yükselmesinin ardından şirketin patronlarından biri, Kapalı Devre Sistemi’nin kendi fikirleri olmadığını ve devletin önerisiyle bu sistemin uygulanmaya başlandığını hatırlattı. Kendini aklamaya çalışan Dardanel’in sadece market raflarına değil TSK’ye ve ÖSO’ya da üretim yaptığı düşünülünce bu işbirliği zaten kaçınılmazdı.

Bu modele yönelik stratejiler gerçekten sadece Dardanel ile sınırlı değil. MÜSİAD’ın 7 yıl önce Orta Ölçekli Sanayi Bölgeleri adıyla duyurduğu ancak başlatmadığı, Kasım 2019’da adını Milli üretim Üssü olarak değiştirdiği ve korona krizi sürecinde, Mayıs 2020’de “Bu kriz bir fırsat olsun” başlığını atarak İzole Üretim Üssü adıyla duyurduğu projenin Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan onayları alındı ve inşaatı başladı. Öncelikle Tekirdağ’da başlayan bu toplama kampı inşaatı Hadımköy, Hassa ve Karadeniz bölgelerinde kurulacak üslerle sürdürülecek ve Dardanel Gıda’nın uyguladığı sistemin daha kompleks bir hali oluşturulacak. Proje şimdilik işçilerin ve ailelerinin fabrika yakınlarına yerleştirilerek konaklayabileceği, ihtiyaçlarını giderebileceği, kısaca yaşayacağı bir kompleks olarak tarif ediliyor. Adı üstünde işçilerin ve ailelerinin izole edileceği, daha açık haliyle sosyal olarak yok edileceği bir proje söz konusu.

Devlet birkaç gün sonra karşımıza “izole üretim üsleri” projesinin Covid-19’a bağlı işçi ölümlerine, güvenlik ihlallerine, iş yerlerinde Covid-19 tedbirlerinin yetersizliğine bir alternatif olduğunu savunarak çıkabilir. Ancak gerçeğin hiç de öyle olmadığını söylemekte fayda var.

Söz konusu projenin anlamı devlet ve şirketler için üretimin sürdürülmesiyken yaşamını “normalleştirerek” çalışmak zorunda kalan ezilenler için anlamı daha fazla sömürülmek, daha fazla ezilmek, kapitalizme daha fazla hizmet etmekten başka bir şey değil.

Meltem Çuhadar- Genç İşçi Derneği

GENÇ İŞÇİ DERNEĞİ