İşçilerin Ateşi Patronları Yakacak

Recep Peker, Ankara Kızılay’da üzerine benzin dökerek kendisini ateşe verdi. Kendisini ateşe verdi çünkü devlet emekli maaşına el koymuştu. Recep Peker yaşadığı adaletsizlikleri, kendini yakmadan önce yazdığı mektupta şöyle dile getiriyor:

“Ziraat Bankası Sincan Şubesi’nden ihtiyaç kredisi çekmiştim. Kredi çekerken zorunlu 750 TL’lik kredi kartı verdiler, evim olmadığı için harcamak zorunda kaldım. Kartın ekstresi geldi 100 TL. Benim 80 liram vardı, onu yatırdım. Zaten maaşım 550 TL. 2013 tarihinde maaşımın tamamına el konuldu. 5 ay boyunca açlığa mahkûm edildim. Tüketici Mahkemesi’ne dava açtım. Mahkeme bir sene sürdü. İcra Müdürlüğü’ne dava açtım. Fakat 30. gün olduğu halde dosyayı işleme koymadılar. Tüketici Mahkemesi dosyayı tekrar Yargıtay’a gönderdi. Yedi sene sonra beni Tüketici Mahkemesi’ne çağırdılar. Eksik evrak dediler ve bir kağıt imzalattılar. Bana bir üst mahkemeye dava açmayacağıma dair imza attırmışlar. 3 gün sonra Yargıtay davamı tekrar ret etti. Sebebini birine sorduğumda bütün emeklilere emsal teşkil ettiğimden davanın aleyhime olmayacağını söyledi. Şimdi ben soruyorum, adalet bunun neresinde?”
Recep Peker’in verdiği kavgaya daha öncede tanık olduk biz.
İş yerinde 3. kattan aşağı düşerek 7 kaburgasını kıran, beyninde travma oluşan, geçim sıkıntısı çektiği için meclis önünde kendini ateşe veren Sıdkı Aydın gibi.

Antep’te Şahinbey Belediyesi’nde önce işe alındığı söylenip sonra işe alınmadığı için ve 5 yıldır iş bulamadığı için kendisini ateşe vererek yaşamını yitiren Eyüp Dal gibi.

Trabzon’da taşeron işçi olarak çalıştığı belediye tarafından işinden atılan Mustafa Canbakkal’ın kendisini ateşe vermesi gibi.

Ataşehir Belediyesi’ne bağlı taşeron şirkette çalışırken işten atıldığı ve tazminatları ödenmediği için kendisini ateşe veren Ramazan Karabacak gibi.

Uğradığımız adaletsizlikler ve karşı karşıya kaldığımız haksızlıkların karşısında artık bıçağın kemikte olduğu o gün geldiğinde kendini ateşe veren onlarca işçi oldu. Öfkeliyiz.

Öfkeliyiz çünkü kapitalizm yaşamlarımızı çalıyor. Çalışma saatleri arttıkça, ödenmeyen maaşlar oldukça, emeklilik yaşı her gün biraz daha büyütüldükçe, yıllar boyunca iş bulamayınca, yıllarca çalıştığımız işten bir günde atılınca; iş yerinde her an metrelerce yüksekten yere düşme ihtimali, elini kolunu makineye kaptırma ihtimali ve bir çok “kaza”ya her an maruz kalma ihtimali arttıkça büyüyor öfkemiz.

İşçilerin ateşinin patronları yakacağı ana kadar büyütüyoruz bu öfkeyi. Recep Peker’in eylemini yapmadan önce yazmış olduğu mektup şöyle bitiyor: _“Tek güvendiğim adalet yokmuş. 7 sene süründürdüler. Ama ayakkabı kutularındaki paraları bizim değil FETÖ’nün kumpası dediler ve faiziyle birlikte geri aldılar. Bense 7 sene çile çektim, aç kaldım ama adaletten umudumu kesmemiştim. Adaletin zenginin gücü olanın yanında olduğunu anladım. Adalet beni bitirdi, diyeceklerim bu kadar…” _
Diyecek bir şeyimiz kalmadığı anda büyüyor bu öfke.

Devletin adaletsizlikleri bizi bitirmeden, kapitalizmin sömürüsü bizleri tüketmeden örgütlenmekten, yaşamlarımız için direnmekten başka; ekmek, adalet ve özgürlük için mücadele etmekten başka çaremiz yok!

GENÇ İŞÇİ DERNEĞİ