“Açlığın Sayımı”- Erdinç Yücel

1

Ölüm Orucunda otuz beşinci günün…

Uzaktan gelen takırtılar… F tipinde yeni bir sabahın başladığını söyleyen metalik gürültüler… Dört küçük tekerin beton zeminde sürtünmesi… Mazgal kapaklarının takırtıyla açılıp açılıp kapanışı… “Kahvaltıııı” diye bağıran gardiyanların sesi…

Uyanırsın ve hücren henüz yeni aydınlanmaktadır. Bugünün Tekirdağ F Tipi için özel bir gün olduğunu bilmiyorsun henüz. Koşa koşa alt kata inersin. Mazgal kapağı sertçe açılır ve “kahvaltı” diye bağırır gardiyan. Sonra seni görünce “günaydın” der…

“Günaydın” dersin… Şeker, tuz ve limonunu uzatır gardiyan mazgaldan. Sularınsa sayımda, demir kapı açıldığında verilecektir…

Bu arada arkadaşların da uyanır… İki ölüm oruççusu ve bir açlık grevcisinden ibaret üç kişilik hücrende mükellef bir sabah kahvaltısı… Ketılda kaynatılmış su, şeker, çay ve bir tencere… Henüz demlik satmıyorlar kantinde. Çay ve sigara… Dışarıdan bakanlara ölüm orucu diyetini anlatmak için çok fazla enerji harcamana gerek yok… Su, tuz ve şeker… Şekeri fazla kullanırsan süreçten çabuk düşersin…

Süreçten çabuk düşmek demek çabuk ölmek anlamını taşımaz her zaman…

Çok şeker demek, sinir sisteminde hızlı ve derin bir tahribat demektir…

Eğer ölüm orucu diyetinde B1 vitaminine yer vermiyorsan altmış ya da yetmişli günlerde kusmaya başlarsın…

Kusmaya başlaman demek, artık sıvı almanın mümkün olmadığı bir noktaya hızla erişmen anlamına gelir…

Sonra bir gece uyursun ve eğer seni alıp zorla müdahale etmezlerse bir daha uyanamazsın… İyi senaryo budur…

Müdahale edecek olurlarsa ne zaman uyanacağını kimse bilemez. Ya da uyandığında kaç yaşında bulacaklarını seni…

Çok şeker demek zamanda yolculuk demektir…

Uyanırsın ve on beş yaşındasındır artık…

Uyanırsın ve dokuz yaşında bulursun kendini…

Uyanırsın ve on sekiz yaşındaki kardeşine “baba” demeye başlamışsındır…

Bilim adamları, bilim kadınları filan bu zamanda yolculuk hadisesine Korsakof sendromu adını verirler… Alkolik demans diyenler de yok değildir…

Dışarıdan bakanlara ölüm orucu diyetini anlatmak için çok fazla enerji harcamana gerek yok… Bol sıvı az şeker… Şekerli suyuna azıcık da tuz koyman gerek… Günde bir çay kaşığı kadar… Çay ve kahveyse şimdilik, sadece keyifli anlarını biraz daha şenlendirmek için kendine verdiğin bir ödül gibi… İleride sıvı alımını sürdürebilmek için ağız tadını değiştirmen gerekecek ve o zaman daha çok çay tüketebileceksin…

Şekerli suya tuz eklemek mideni bulandırıyorsa çeyrek çay bardağı limon sıkıp, bir çay kaşığı tuzu o limonla da tüketebilirsin…

Ama bunların hepsi ileriki meseleler… Şimdi, çay ve sigaradan ibaret olan o mükellef kahvaltıdan dinç kalkıp, sayıma hazır olman gerek.

Bir hafta içinde doldu buralar. Kartal’daki bütün siyasi erkekler burada artık. Gebze, Edirne ve Kandıra’dan da getirilenler oldu…

Her sabah saat sekizde sloganlar, bağırtılar, dövülen kapı sesleri eşliğinde bekliyorsun sayımı… Ve saat sekiz… Ve sadece açılıp kapanan kapı sesleri geliyor şimdi uzaktan… Bugünün Tekirdağ
F tipi için özel bir gün olduğunu anlaman için beş koridor kaldı sadece… Alt kattasın ve dağınık şekilde voltalıyorsunuz hücrede…

Dört… Üç… İki…

2

İki ölüm oruççusu ve bir açlık grevcinin ikamet ettiği, üç kişilik hücrenin kapısı gürültüyle açıldığında, içeriye en az on beş gardiyan doluşuyor. Hücrenin dışında da görebildiğin beş tane daha var…

Herkes devletten habersiz kuş uçmaz zannetse de onun aritmetiği zayıf biraz…

Devletin üç kabak kafalıyı saymak için ihtiyaç duyduğu eleman sayısı yirmi burada… Tek kişilik hücrelerde de durumun değişmediğini biliyorsun…

Elbette ileride beşlere altılara düşecek bu rakam ama şimdilik yeni ve özel bir şey yok bunda…

Her günkü seremoni…

Başgardiyan, elindeki defterden fotoğraflara ve hücredeki üç kabak kafanın yüzlerine bakarak orada olup olmadığınızı anlama çabasında… Tuvalet hariç altı metrekarelik alt katta, ne kadar dağınık durulabilirse o kadar dağınık duran üç adamı azcık ittirip homurdanıyor…

İşte yeni ve özel olan şeyi hep beraber anlamanızın tam zamanı…

Kimsenin adını okumuyor ve tek sıra hazırolda durup “BURDA” demenizi istemiyor sizden… Devletin, hücredeki üç başıkabağı tekme, yumruk ve falakayla saymaktan vazgeçtiği ilk sabah sayımındasın…

Gazeteler ölüm oruçlarının “Hayata Dönüş” operasyonuna rağmen devam ettiğini filan yazıyorlar arada sırada. Ve iyi niyetlisi, kötü niyetlisi, nerede duracağına karar verememişiyle ölüm oruçlarından söz eden tüm kalemler “boşuna eziyet etmeyin kendinize” diyorlar; “devlet çok kararlı, siz siz olun boşuna ölmeyin!”

Tekirdağ F Tipi’nde o sabah, tüm başıkabaklar ölüm orucu ya da açlık grevinde olduğu için rutin sabah dayağının sona erdiğiniyse yazmıyor hiçbiri…

Bu özel günü kutlamak için birer fincan şekerli sıcak su koyarken, sayım bitince bangırdamaya başlayan radyoya kulak veriyorsun…

Bugün burada ilk kez merkezi yayında TRT FM dinleniyor…

Bugün özel bir gün…

Star FM’den kurtuluşu kutlamak için de bir sigara yakıyorsun…

* 2001 yılında Tekirdağ F tipi Cezaevinde 123 gün ölüm orucunda kalmış direnişçi