Eğitim Eğitimdir – Şeyma Çopur

eğitimeğitimdir

İktidar her el değiştirdiğinde, eğitim sistemi de değişmekte ve iktidarların stratejilerine göre şekil almaktadır. Dolayısıyla eğitim sistemindeki politikalardan bahsederken, bunun devletle olan doğrudan ilişkisini görmezden gelemeyiz. Son iki yılda büyük değişimlere uğrayan eğitim politikalarının genel olarak neyi amaçladığını görmek için, gerçekleşen değişimleri incelemek yeterli olacaktır.

Yönetmeliklerin her yıl değişmesi, öğrencilerin önce dershaneye teşvik edilip; “malum kapışma” sonrası dershanelerin kapatılması, müfredatın sürekli değişen dili ve muhalif öğrencilere yapılan baskılar AKP iktidarının değişen uygulamaları olarak karşımıza çıkıyor.

Dershaneler

Geçtiğimiz yıldan bu yana en çok tartışılan olay, dershanelerin kapatılması. Bundan iki yıl önce Erdoğan, eski dostu Fethullah Gülen’le işbirliği yapmış ve tüm öğrencilere “dershane şart” demişti. Liselerde, FEM dershanelerinin stantları açılmış, öğrencilerin bu dershaneye kayıt yaptırması için olağanüstü indirimlerle teşvik yapılmıştı.

Ancak geçen yıl AKP ve cemaatin tapelerle açığa çıkan kavgasının ardından, bu eski iki dostun düşman olması, bu yıl dershanelerin kapatılmasına neden oldu. Herkes ne yapacağını düşünedursun, cemaatin bu yenilgiyi kabul etmesi beklenemezdi; tüm dershaneler ya merdiven altına indi ya da özel okul olma yoluna gitti. Dershaneye gidenler artık iki kat daha fazla para ödüyor; bir de üstüne eğer cemaatin eline düştüyse, ders sonlarında abi-ablalarla cemaatin propagandasına maruz kalıyor. Okul-kurs-dershane üçgeni içerisinde; olan, yine “herşey kendisi dışında gelişen” liseliye oluyor.

Yönetmelikler

Politikalardaki değişimin en önemli yansımasını yönetmeliklerde görüyoruz. Öğrencilerin ne giyeceğinden ne yiyeceğine, ne düşüneceğinden nasıl davranacağına kadar her şey iktidara uygun bir şekilde yönetmeliklerde yer aldı. Geçen sene değişen yönetmelikle birlikte liselerde türban serbest oldu. Türbanı serbest bırakan iktidar; dar pantolona, tayta, kısa kolluya, etek boyundan çorap rengine kadar her şeye karışınca, öğrenciler kendi arasında ayrışma yaşamaya başladı. Çünkü kendi istediği profili dayatan iktidar, kendi istemediği gibi giyinen liselileri disiplin kurullarında cezalandırdı, derse almadı ve hatta “Eğer böyle giyinirseniz erkekler tahrik olur” diyen öğretmene alkış tuttu.

Değişen yönetmelikte devamsızlık hakkı 20 günden 10 güne indirildi. Bunun Gezi isyanından sonra olması tesadüf değildi. Çünkü, Taksim Gezi isyanının patlak verdiği ilk günden Gezi parkının alındığı son güne kadar; yok yazılmayı göze alan, gezi parkında çadırda nöbet tutan, evden “okula” diye yalan söyleyerek çıkan, çantasında gaz maskesi taşıyan liselilerin sayısı hiç de az değildi. Liselilerin böylesine politize olması ve örgütlenmesi iktidarı korkutmuş olacak ki; devamsızlık süresi düşürüldü. Her şeye rağmen iktidar, okuldan kaçıp eyleme gidenleri engelleyemediği gibi; liselilerin sahte rapor, dilekçe gibi alternatif yöntemlerinin de önüne geçemedi.

1 Kasımdan Sonra Ne Değişti?

1 Kasım seçimlerinden önce alınan kararlarla, perşembenin nasıl geleceği çarşambadan belli olmuştu. Eğitim sisteminin nasıl bir kılığa bürüneceği ve baskının ne kadar artacağı, geçtiğimiz yıl başlatılan uygulamalarla kendini göstermiş ve liselerde gündem olmaya başlamıştı. Birçok okulun imam-hatip lisesine dönüştürülmesi, imam-hatip lisesi kontenjanlarının hiç dolmaması, İstanbul Erkek, Vefa, Kabataş Erkek Lisesi gibi yüksek puanlı liselere öğretmen atamasının doğrudan Bakan Nabi Avcı tarafından yapılması, politikaların neyi amaçladığını gösteriyordu. Devlet iktidarı, kendi algısını sahiplenen öğretmenleri okullara dağıtarak bu alanı abluka altına almayı ve kendi profiline uygun bir nesil yaratarak toplumsal yapıyı tamamen değiştirmeyi hedefliyor. Bu hedefin açıkça konuşulduğu ilk yer ise, yine geçen yıl düzenlenen 14. Milli Eğitim Şurası.

Milli Eğitim Şurası: Devletin Şuuruna Uygun İnsanlar Yaratması

Cumhuriyetin ilanından beri toplanan bu şurada, devletin ihtiyacına göre insanların nasıl yaratılacağına dair yöntemler tartışılmakta ve eğitim politikaları belirlenmektedir.

Eğitimin amacının ve yönteminin ne olduğunu anlayabilmek, değişen iktidarla beraber eğitimin nasıl biçimlendiğini görebilmek için 1933’den bu yana toplanan şuralarda alınan kararlara bakmak yerinde olur. Çünkü irademizin yok sayıldığı eğitim sürecinde, ne yapacağımıza, nasıl kişiler olacağımıza, nasıl yaşayacağımıza karar veren devlet; bizleri kendi belirlediği kalıba sokmayı ve bizden itaatkar insanlar yaratmayı amaçlar.

Kendi geleceğimiz hakkında hiçbir söz hakkımızın olmadığı bu süreçten geçerken bizim adımıza alınan kararlar, bizim tüm yaşamımızı da belirler. Devletin yasaklarıyla ve yasalarıyla belirlenen bu yaşamda ne düşüneceğimizi de yine devlet belirler.

Geçmişten Günümüze Milli Eğitim Şurası

Süleyman Demirel döneminde toplanan şurada şu açıklama yapılmıştı: “Eğitimimiz uluslararası ve Marksist tesirlerden kurtarılacak, eğitimin milliliği temel ilke olarak benimsenecektir.”

Sonraki dönemde Hasan Sağlam, eğitimin nasıl olması gerektiğini ifade ederken: “Yarının teminatı olan evlatlarımızın Atatürk ilkeleri yerine yabancı ideolojilerle yetişerek sonunda birer anarşist olmasına izin vermeyeceğiz.”

4. Milli Eğitim Şurası’nda alınan kararlarla, DP iktidarının din eğitimi konusundaki görüşleri doğrultusunda 1951’de imam-hatip liseleri açılmıştı. 28 Şubat 1997 darbesinde kapatılacak olan imam-hatip okulları bu dönemde çok gündeme gelmiş ve herkes bu okullara teşvik edilmişti.

5. Milli Eğitim Şurası’nda alınan kararlarla kurulda sunulan öneriler, önce okullarda denenecek; sonrasında sonuca bağlanacaktı.

2. Dünya Savaşı’nın ardından toplanan şurada, tarih dersinde devletin tarihinin kesinlikle övülmesi ve aşılanması gerektiği kararlaştırılmış, “milli tarih” dersi müfredata girmiştir.

1953 tarihinde toplanan şurada, Amerika’nın da etkisiyle, siyaset okullarda kesinlikle yasaklanmış; siyasi faaliyet gösteren tüm öğrenci ve öğretmenler uzaklaştırılmıştır.

Turgut Özal dönemindeyse eğitim şurası tümüyle liberalleşmiş; özel okullar desteklenmiş, herkesin bir yabancı dil öğrenmesi için kurslar açılmıştır.

Eğitimin İlk Öğrettiği

Tüm bu örnekler çok iyi gösteriyor ki, eğitimin amacı bizleri şekillendirmektir. Bu şekillendirme süreci altı yaşımızda başlar ve ömür boyu devam eder. Okulda ilk öğrendiğimiz şeylerden biri de bu şekillendirmenin nasıl gerçekleşeceğidir.

İlk önce kuralları öğreniriz. Öğrendiğimiz kurallar sınıf düzeninin bir gerekliliği gibi gösterilse de, “tuvalete gitmek için izin almak” yalnızca öğretmenin iktidarını sağlaması için bir araçtır.

Bu kurallar kuşkusuz ilk karşılaştığımızda bizi şaşırtır; çünkü eğitim sürecinde karşılaştığımız bu kuralların anlamsız olduğunu biliriz. Hayatımızın büyük bir kısmında “anlamlandıramadığımız” bu sisteme uyumlu değilizdir. İktidarın amacı da burada ortaya çıkar; iktidar bizi düşünemez hale getirerek sisteme uyumlulaştırmaya çalışır.

Eğitimin Hep Öğrettiği

Eğitim, bizlerin benimsediği paylaşma, dayanışma gibi değerleri yok ederek yerine kendi değersizlikler sistemini; bencilliği, hırsı, rekabeti yaratır. Bu değersizliklerin propagandasını yapabileceği en uygun kişiler de küçük yaşlarda olanlardır, çünkü onlar ilk ne öğretilirse onu öğrenecektir. Bir örnek olarak Hitler döneminde açılan Nazi okulları verilebilir. Hitler, iktidara geldikten kısa bir zaman sonra hemen bu okulları açmış ve okullardaki müfredatı tümüyle değiştirerek nazizmi öven bir müfredat yaratmıştır. Bu dönemde öğrenciler çok koyu bir faşizme ve disipline maruz kalır; bir nazi komutanı gibi eğitilir, sonunda da nazi komutanı olurlar. Bu örneği günümüze uyarladığımızda aynı durumun içinde olduğumuzu, değişen her iktidarla müfredatın ve eğitimin tamamen değiştiğini, ancak eğitimin temel amacının hiç değişmediğini görürüz.

Eğitimin bilimsel, laik, ana dilde ya da yabancı dilde olması ona farklı bir işlev katmaz. Eğitim iktidarın bir aracıdır, iktidarın amacı ise bizleri eğiterek iktidarlılaştırmaktır.

Şeyma Çopur

[email protected]

Bu Yazı Meydan Gazetesi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.