İNFOBEZİTE

Dilimizde tadı algılamamızı sağlayan reseptörler bulunur. Her 50 ya da 150 reseptör bir tat tomurcuğu meydana getirir. Tat tomurcukları tadı algılamamızı sağlayan minik noktalardır ve ağzımızda dilimize gömülmüş bir şekilde 10.000 adet tat tomurcuğu bulunur. Pürüzsüz dokusu ve baş döndürücü kokusuyla bir parça çikolatayı ağzımıza attığımızda, reseptörler harekete geçip tat tomurcuklarını uyarır, tat tomurcukları beyne bir sinyal gönderir ve beyin endorfin hormonu salgılayarak mutlu olmamızı sağlar. Sonra o çikolatadan bir tane daha atarız ağzımıza sonra bir tane daha bir tane daha bir tane daha…. Artık paketin sonuna geldiğimizde, dilimizdeki reseptörler bu çikolata bombardımanından yorulmuş, tat tomurcukları duyarsızlaşmıştır. O an için, artık ne yersek yiyelim, o ilk andaki tadı, alamayız. Eğer yemeye devam edersek bir tünele girmiş oluruz. Tünelin sonundaysa bize el sallayan şişman bir arkadaş vardır. İşte o kişi arkadaşımız değil, bizim aynaya yansımış halimizdir. Bunun adı obezitedir (aşırı şişmanlık).

***

Beynimize bir bilgi ulaştığında, hipokamp (Bir çeşit hafıza merkezi) bu bilgiyi alır, bu bilginin geçici hafızaya mı yoksa kalıcı hafızaya mı atılacağına; bilginin bizde ne derece bir duygulanım yarattığına bakarak karar verir. Eğer bilgi bizi gerçekten heyecanlandıran bir bilgiyse nöronların ucunda bulunan ve nöronlar arasında bilgi akışını sağlayan sinapslar yüksek frekanslı elektrik sinyalleri ile uyarılır, sinaptik bağlantılar güçlenir ve bilgi başka bir bilgiyle buluşup işlemden geçmek üzere kalıcılaşır. Eğer bilgi hislerimizde bir şey uyandırmıyorsa, zayıf frekanslı bir elektrik sinyaliyle uyarılan sinapslar, bilgiyi çöpe atar. Günümüzde televizyon, bilgisayar ve telefonun ekranından saniyede bir maruz kaldığımız, “bugün şunun doğum günü…”nden “cumhurbaşkanı şunu dedi”ye; “Taksim’de yaşanan patlamada 5 kişi hayatını kaybetti”den “akrobasi yapan köpek”e kadar birçok alakasız bilgi beynimizi adeta yumruklar. Bir haberden diğer habere geçiş hızına yetişemeyen, hislerimiz bir duygulanım süreci yaratamaz. Bu kadar bilgiye maruz kalıp uyarılamayan sinapslar da çöp kusmaya başlar. Yani, beynimiz, birbirleriyle ilişkilendirilmemiş milyonlarca bilginin fink attığı bir çöplüğe dönüşür. Fakat beden duygulanım, beyin işlemek ister. Böylece, yeni bilgiler yağmaya devam eder. Ve nihayetinde, bir tünele gireriz. Tünelin sonunda ne yapacağını bilemez halde şaşkın şaşkın etrafa bakan bir arkadaş vardır. Ama o kişi arkadaşımız değil, bizim aynaya yansımış halimizdir. Bunun adı infobezitedir (bilgi şişmanlığı).

***

Her ideolojinin ürettiği bir kültür vardır. Kapitalizmin de kültürü “tüketim” üzerine kuruludur. Biz tüketiriz onlar kar eder, onlar kar ettikçe bizim tüketmemiz için yenilerini üretirler. Bu bir kısır döngüdür. Arada tat alma duyumuz, hislerimiz, eğilimlerimiz, hüzünlerimiz; dahası adına yaşam dediğiniz her şey bu döngüde yutulur. Böylece içi boşalan bedenimiz ve zihnimiz adını andığımız şeylerle şişirilir. İşte tam da bu yüzden, ne kadar yersek yiyelim açızdır ve ne kadar bilirsek bilelim bilgisizizdir; çünkü yemeği yemiyor, bilgiyi edinmiyor tüketiyoruzdur.

Fakat bütün bunlar da birer bilgidir. Öte yandan, bunların çöp kutusuna gidip gitmeyeceği son tahlilde yine bizim ellerimizdedir. Çünkü eğer biz istersek bazı bilgiler fevkalade tehlikelidir ve zaman zaman bünyede devrim etkisi yaratmak gibi kötü alışkanlıkları vardır!