Vicdani Retçiler: “Savaş Ölüm Demektir; OHAL’de Reddediyoruz”

 

Vicdani Ret Derneği(VR DER) 15 Mayıs Vicdani Retçiler Günü dolayısıyla İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nde basın toplantısı gerçekleştirdi.

Basın açıklaması ve Vicdani Ret açıklamaları yayını için;

Basın toplantısından sonra Vicdani Ret açıklamaları yapıldı. Bu açıklamalardan Sibel Ünlü’nün Vicdani Ret metnini  VR Der Eşbaşkanı Av. Gökhan Soysal okudu. Diğer vicdani retler ise Ahmet Bay ve Adem Zekioğlu tarafından açıklandı.

Açıklanan vidani retlerin tamamı ;

Sibel Ünlü :

İnsanlığın ortaya çıktığı ilk zamanlardan bugüne kadar değişmeyen bazı edimler vardır, örneğin savaşmak gibi. Sebebi her ne olursa olsun her savaş, beraberinde yıkım getirir. Savaş sadece cephede sürmez, cephe gerisinde savaşlarla birlikte pek çok sorun ortaya çıkar. Siviller bundan etkilenir, soykırım suçu işlenip insanlar mülteci konumuna düşer. Bunu örneğin 7. yılını dolduran Suriye savaşından bunu gözlemleyebiliriz. Bu bağlamda düşünüldüğünde vicdani reddini açıklamak gerekir. Bir başka yönden düşünüldüğünde vicdani ret, oyuncaklarımızdan giydiğimiz kıyafetlere kadar yaşam alanımızı işgal eden militarizme karşı çıkmaktır ve vicdani ret sadece erkekleri ilgilendirmez. Savaşa giden erkekleri yetiştiren kadınlardır. Kadının vicdani retçi olması bu yüzden çok önemlidir. Bir kadın olarak militarizmin yaşam alanımı işgal etmesine, savaşların yıkımına karşı ölümü değil yaşamı savunmak adına vicdani reddimi ilan ediyorum.

Ahmet Bay :

Adım Ahmet Bay. Ben bir anarşist olarak militarizmin çocukluğumuzdan beri öğretildiği bu topraklarda dökülen kanlara ve savaşa karşı, zorunlu askerliğe karşı askere gitmiyorum. Sermayedarlar uğruna yapılan savaşlarda, ezilen halkların evlatlarının yeri yok. Savaşlar, devletlerin ve patronların çıkarları için yapılır. Bu savaşta bizim hiçbir yerimiz yok. Askere gidince nasıl katil olunur, bize onu öğretecekler. Ben katil olmayacağım. Vicdani reddimi açıklıyorum.

Adem Zekioğlu :

Ben agnostik, anti-milliyetçi , sınırsız, sınıfsız bir dünyaya inanan bir insan olarak Türk-İslamcı TSK gibi bir orduda askerlik yapmayı reddediyorum. 2011’den beri Suriye’de devam eden bu kirli savaşta cihatçı çetelerle hareket eden TSK’ya mensup olup askerlik yapmayı reddediyorum.

Toplantıda ayrıca  Vicdani Ret Derneği tarafından hazırlanan bir basın metni okundu. VR Der Eşbaşkanı Av. Gökhan Soysal tarafından okunan metnin tamamı;

Basına ve kamuoyuna;

Bugün 15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü, derneğimizin kuruluşununsa 4. yıldönümü. Bugün, Dünya Vicdani Retçiler Günü’nü, OHAL koşullarında yaşıyoruz. Savaşın, yıkımın, sınırsız hak ihlalinin devlet eliyle meşrulaştırıldığı bu koşullar altında da, ölmeyi, öldürmeyi ve savaşı reddediyoruz.

Derneğimizin kuruluşundan bugüne geçen süreyi değerlendirdiğimizde, bugün, olağanüstü koşulların olağanlaştırıldığını, bizlere dayatılan OHAL ilanlarıyla bu koşulların süreklileştirilmek istendiğini biliyoruz.

9 ayı geçen OHAL uygulmasının bugünkü bilançosu 71 bin gözaltı, 41 bin tutuklama, 99 bin ihraç, 160’a yakın medya kuruluşunun KHK ile kapatılması, KHK’larla kapatılan sayısız dernek ve vakıf, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün devlet eliyle engellenmesi… 15 Temmuz’un ardından devletin giriştiği “darbecilerle mücadele”nin, bugün toplumun farklı kesimlerinden yükselen seslere, ifade özgürlüğüne ve örgütlenme hakkına yönelik bir fişleme ve yok etme politikasına dönüştüğü ortadadır. Sivil toplumu tehdit olarak gören bu militarist anlayışın, bizleri “içeride ve dışarıda” tam bir savaş halinde, tamamen otoriter bir tarzda yönetmek istediği açıktır.

Bahsettiğimiz OHAL koşullarının ve devletin gittikçe şiddetlendirdiği bu baskı sürecinin, barış mücadelesine yönelik etkileri de ortadadır. Geçtiğimiz 24 Nisan’da katledilişinin 6. yılında Sevag Şahin Balıkçı davasında mahkeme, Balıkçı ailesine 40 bin lira tazminat ödemeye karar verdi. Zorunlu askerlik angaryası sırasında katledilen Sevag’ın yaşamına 40 bin lira bedel biçti! Yine aynı şekilde 2014 yılında Okmeydanı Cemevi bahçesinde bir polisin sıktığı kurşunla katledilen Uğur Kurt’un katili de OHAL koşulları altında sözde cezalandırıldı; Kurt’un yaşamının bedeli OHAL mahkemelerince 12 bin lira olarak belirlendi.

14 Nisan akşamı Gazi Mahallesi’nde polisin açtığı ateşle yaşamını yitiren Barış Kerem ve Oğuzhan Erkul’un ölümünün ardından başlatılan soruşturmaya ‘kısıtlılık’ getirilmesinin ardından, şüpheli polislerin tutuklanması talebi de OHAL gerekçesiyle reddedildi. Savcılık, katil polislerin tutuklanması talebini 2935 Sayılı OHAL Kanunu’nun silah kullanma yetkisini düzenleyen 23. Maddesi’ni gerekçe göstererek reddetti.

4 Mayıs günü Silopi’de zırhlı polis panzeri Mesut Yıldırım’ın evine çarparak içeri girdi. Girdiği odanın karşı tarafına kadar giden polis panzeri, duvar ve kolonları yıkarken, içerde uyuyan 7 yaşındaki Muhammet ve 6 yaşındaki Furkan kardeşlerin ölümlerine neden oldu. Kürt illerinde 21 aydır süren “fiili OHAL” sürecinde yaşanan bu katliama vali “kader” dedi;  Muhammet ve Furkan’ın katledilişi OHAL koşullarının da etkisiyle ört bas edilmek istendi.

Bugün Türkiye’de her 4 kişiden 1’i ateşli silah sahibi olur bireysel silahlanma giderek artarken; bu durum OHAL koşulları altında devlet eliyle daha da artırılmak istenmektedir. Günde 18 kişi ateşli silahla saldırıya uğrar; Adli Tıp Kurumu kayıtlarına göre Türkiye’de son 10 yılda ateşli silah nedeniyle 15 bin 625 kişi hayatını kaybederken devlet OHAL koşullarıyla birlikte “Darbelere karşı ruhsatlı silah alınmasının önü açılacak” açıklamaları yapmaktadır.

Bugün, yaşadığımız coğrafyada savaş dilinden uzaklaşmak bir yana, içine süreklenmiş olduğumuz savaş devlet eliyle giderek tırmandırılmaktadır. Özellikle Kürt coğrafyasında 15 Temmuz’dan önce başlayan “fiili OHAL” ugulamaları, bugün bitmeyen OHAL ve sokağa çıkma yasağı ilanlarıyla süreklileştirilmekte, bölge halkı savaşın ve ölümün gölgesinde bir yaşama mahkum edilmektedir. Kürt milletvekilleri tutuklanmakta, vekilliklerinin düşürülmesiyle birlikte teslim alınmak istenmektedir.

TC Devleti bir yandan coğrafya içerisindeki toplumsal kutuplaşmayı besler ve savaşı tırmandırırken; diğer taraftan da artık tartışılmayan bir gerçek olan Suriye Savaşı’nda bir “özne” olmak kaygısıyla yeni yıkımların ve katliamların kapısını aralamaktadır. Savaş sebebiyle topraklarından edilen sayısız göçmeni ve savaş mağdurunu bir “politika malzemesi” olarak kullanırken; savaş sebebiyle yeni göçlerin yaşanmasında doğrudan bir payda olmaktadır.

Kendinden olmayanı anlamanın yolunun, kendinden olmayana yapılanların sana da yapılmasını değil dayanışma olduğunu savunan Vicdani Ret Derneği olarak, işte bu OHAL koşulları altında da ne olursa olsun zorunlu askerliğe, savaşa, militarizme karşı mücadele etmeye devam ediyoruz. Devlet tarafından üzerimize atılmak istenen ölü toprağı karşısında çaresiz olmadığımızı, çarenin de ancak bizim kadar özgür ve barış içinde olanninsanlarla örgütlenmek olduğunu savunuyoruz.

Şırnak’ın Uludere ilçesinde hakkında yakalama kararı olduğu gerekçesiyle gözaltına alınan dernek üyemiz vicdani retçi Yannis Vasilis Yaylalı’nın tutuklanmasının da bahsettiğimiz OHAL koşullarının bir yansıması olduğunu biliyoruz. Savaş karşıtı mücadelede yoldaşımız ve derneğimiz üyesi olan Yaylalı’nın, “Cumhurbaşkanı’na hakaret”, “Halkı kanunlara uymamaya teşvik etmek” ve “Örgüt propagandası” yaptığı gerekçesiyle tutuklanarak hapsedilmesinin, OHAL koşulları altında barış mücadelesi yürütenlere yönelik bir tehdit olduğunun farkındayız. Ancak bizleri gözaltına alsalar da, tutuklasalar da, savaşa karşı barışı; ölüme karşı yaşamı savunmaktan vazgeçmeyeceğiz.

OHAL koşulları altında toplumun farklı birçok kesimine yönelik olduğu gibi vicdani retçilere yönelik baskının da arttığını görmekte ve buna karşı mücadele etmekteyiz. Bu süreçte sistematik olarak askere almaya yönelik baskılar sürerken; bu baskılara rağmen askere gitmemiş olan kimselerin çalıştığı işyerine Milli Savunma Bakanlığı tarafından yazı gönderilmekte. Bakanlığın gönderdiği tebligatlarla askerliğini yapmamış kişiler “askerlik işlemlerini yapmaya çağırılmakta” aksi halde işten atılmakla tehdit edilmekte ve kimi zaman da bu sebeple işsiz bırakılmaktadır. Bakanlığın bu uygulamasıyla birlikte savaşmayı ve eline silah almayı reddeden hemen herkes ya sigortasız çalışmaya ya da sivil ölüme mahkum edilmektedir.

OHAL koşulları altında maruz bırakıldığımız bu baskıya, tehdide ve sayısız hak ihlaline rağmen örgütlenmekten vazgeçmeyeceğimizi buradan bir kez daha duyuruyoruz. Devletin OHAL’ine ve her haline karşı hak mücadelesi veren ve yaşamı savunan herkesi toplumsal tüm alanlarda dayanışma ilişkilerini büyütmeye çağırıyoruz.

Savaşın diline kapılmadan, kimsenin kimseyi düşmanlaştırmadığı, savaşa karşı barışın hakim olduğu bir dünyayı ellerimizle yaratmak mümkün. Bunun için, bu 15 Mayıs  vesilesiyle de bir kez daha, herkesi ellerine zorla dayatılan silahları bırakmaya, ölümü değil yaşamı savunmaya ve vicdani retlerini ilân etmeye çağırıyoruz.

Vicdani Ret Derneği

15 Mayıs 2017