Bafra’dan Hopa’ya Karadeniz’de Kadınlık Halleri- Röportaj

 

Sırtında Sepeti, Karadeniz’de doğup büyümüş ya da yolu bu coğrafyaya düşmüş ve burada yaşayan bir grup kadını, Bafra’dan Hopa’ya Karadeniz’deki kadınların durumunu anlatan bir kitap. Biz de Meydan Gazetesi olarak, kitabın editörleri olan Emek Yıldırım ve Özlem Şendeniz ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Meydan Gazetesi: Sırtında Sepeti, Bafra’dan Hopa’ya kadar uzanan Karadeniz kadınını nasıl ele alıyor? Bize kitaptan, kadınların sırtındaki sepetin içinde ne olduğundan bahseder misiniz?

Özlem Şendeniz-Emek Yıldırım: Kitaba dair konuşmaya başladığımızdan beri Karadeniz kadınına dair varolan klişeleri, stereotipleri ve bunların bölgeye dair ortaya çıkan fikirler açısından nasıl bizi yönlendirdiği üzerine düşündük. Çıkış noktamızda bu klişeler, stereotipler oldu. Karadeniz kadınının kendine dair sözünün, bölgeyi bilen kadınlarca söylenmesini amaçladık. Başka bir deyişle amacımız, derinlerde yatanın su yüzüne çıkmasına ve söze dökülmesine müdahil olmaktı.

Kitabın kapağındaki kompozisyon ile stereotiplerle giriştiğimiz bu mücadele; aslında kadınların sırtlarından bir türlü inmeyen sepetin içindekilere dair de ipuçları vermekte. Karadeniz ve kadın: zihinlerimizdeki imgeleri direngenlik, çalışkanlık, mertlik, yüreklilik gibi sıfatlara karşılık gelmekte ama en çok da halinden memnunluğu çağrıştırıyor, bölgeye uzaktan -esasında bir hayli klişe bir Karadeniz güzellemesinin vücuda getirdiği bir romantizm çerçevesinden- bakan insana. Peki gerçekten böyle mi?

Hegemonik bir erkekliğin hakim olduğu bu zorlu coğrafyada, devletin, ucuza devşirilen emek piyasasının, mikro ve makro milliyetçiliklerin, muhafazakarlığın, ataerkinin, vb. pek çok etkenin arasında halinden memnun mu kadınlar? Bir açıdan sırtladıkları sepetlerin içinde kitabın yazılarının işaret ettiği başlıklar var belki de; aile/hane, ekonomi/geçim, toplum, kültür ve kadının elinin değdiği yaşamın her alanı… Yazarlarımız ile birlikte, başlıkların tortu misali örttüğü o kabuk tutmuş önkabulleri kaşımaya çalıştık. Bazen durumun tasviri sunuldu bazen de eleştirisi ama her seferinde mutlaka göze ilk görünenin altında gizlenmiş olana bakılmaya çalışıldı.

Editörlüğünü yaptığınız kitabın yazım aşaması kolektif bir emeğin ürünü mü? Kadınlar nasıl rol aldı bu aşamada?

Özlem Şendeniz: Bu kitabın iki editörü var ve ideal bir düzlemde iki editörün eşit yük paylaştıklarını söylemek gerekir. Ama burada öyle olmadı. Kitabın hazırlandığı sürecin ilk evreleri, benim hayatımda oldukça çalkantılı bir döneme denk düştü. Kitap fikri Emek’ten çıktıktan ve fikrin etrafında bizler toparlanmaya başladıktan sonra, -Barış İmzacısı olmamdan dolayı- 686 sayılı KHK ile araştırma görevlisi olarak çalıştığım Iğdır Üniversitesi’nden ihraç edildim. Tüm o kargaşanın içinde Emek, yükün bana düşen kısmına da çokça el attı.

Emek Yıldırım: Yazarlarımız da öyle.

Özlem Şendeniz: Bizlere destek veren yazarlarımızın bir kısmı akademisyen ve bu nedenle daha akademik bir dille kaleme aldılar yazılarını. Bir kısmı ise bölgede yaşayan ya da yaşamış olan, kadına, hayata dair konuları kendilerine sorun etmiş kadınlar. Onların gündelik hayat pratikleri ve kadınlık deneyimleri üzerinden kaleme aldıkları yazılarını okumak ise bambaşka bir tat bırakıyor insanda.

Emek Yıldırım: Sonuçta yazarlarımız yazıları ile katkıda bulunarak, kolektif bir emeğin sonucunda ortaya çıkan bu oto-etnografik eserin değerli ve ayrılmaz birer parçaları oldular.

Özlem Şendeniz: Ve aslında kitap sayesinde çıktığımız bu yolculuk, belki bütün yolculuklar gibi, öncelikle bize kendimize dair bir şeyler söylerken aynı zamanda kolektif bir emek sürecinin işleyişine dair de çok şey öğretti.

Kitabın yaşadığımız erkek egemen sistemde aşina olduğumuz “Karadeniz erkeği”ne, o coğrafyanın ataerkil ve muhafazakar algısının kadınların üzerindeki etkilerine dair bir sözü var mı?

Özlem ve Emek: Genel olarak antagonistik algılamalara yatkın bir düşünce sistemimiz var. İyi-kötü, kadın-erkek gibi. Seviyoruz bu tür düalizmlerin sağladığı genelleme kolaylığını. Bu yatkınlıktan yola çıkarak Karadeniz kadınından söz ettiğimizde, haliyle birebir Karadeniz erkeğinden söz etmesek bile onun hep orada olduğunu, arka fonda daima yer aldığını ve kitabın peşinde olduğu bakış açısına eşlik ettiğini söylemek pek de yanlış olmayacaktır. Bir kere, bütün yazılar en başta kadınlara dair lakin diğer yandan bu çalışma yalnızca kadınları bir laboratuvar ortamına çekip başka hiçbir değişken olmadan, sadece -ceteris paribus- kadınlara odaklanarak anlatmıyor onları. Kadınları öne alarak, onların deneyimledikleri yaşamı algılamaya, sözlerini seslendirmeye çalışıyor. Sözgelişi, başka bir örneği ile karşılaşmanızın pek mümkün olmayacağı, Karadeniz kadınının bakışından seks ticareti, yabancı gelin olma ve Karadeniz’de eşcinsel bir kadın olma gibi şimdiye kadar çok da konu edilmemiş çok farklı hususlar yer alıyor bu kitapta. Bu hususları ele alan tüm irdelemeler, tüm yönleriyle Karadeniz olgusu içindeki erkeğin ve hegamonik erkekliğin konumuna dair de bir şeyler söylüyor.

Yıllar boyu HES’lere, doğanın talanına ve birçok devlet politikasına direndi Karadeniz kadını. Bu direnişlere dair kitapta bir şey bulabilir miyiz?

Özlem ve Emek: Elbette bulabilirsiniz. Birebir olarak da Nazlı Demet Uyanık Arhavi’nin Atmaca Kadınları adlı çalışmasında, bize Arhavi HES direnişinin içinden sesleniyor. Bir yanıyla, özyaşam anlatısı da sayılabilecek olan yazısında direniş deneyimi ve HES projesinin onlara hissettirdikleri ile birlikte harmanlıyor doğaya ve verdikleri mücadeleye olan bakışını.

Kitabın yazılma kararından hazırlandığı güne kadar paylaşmak istediğiniz bir deneyim oldu mu?

Özlem Şendeniz: Bu kitap benim için oldukça özel, bir kısmı ihraç edildiğim döneme düşen bir hazırlık süreci var. Hem ilk editörlük deneyimimiz olması açısından hem Karadeniz’de kadının ahvaline dair söz üretme fırsatını da sağladığı için, hem de dayanışmanın bir başka boyutunu bana yaşattığı için Sırtında Sepeti kitabı gönlüme çok yakın bir yerde duruyor. Üretmenin sağladığı tatmin duygusunun, ötekinin sesini dinlemenin ve onu daha duyulur kılmanın öneminin daha da farkına vardığımız bir süreç oldu.

Emek Yıldırım: Son dönemlerde gittikçe oryantalist ve turistik bir figür haline getirilen kadınların gerçekliklerinin üstündeki örtüyü kaldırmak ve kadınların da dilleri döndüğünce kendilerini ifade edebileceklerini göstermek ayrı bir keyif verdi bu süreçte. Şimdiye kadar hep erkeklerin dilinden, sesinden, kaleminden anlatılan Karadeniz kadını dile geldi, bu kitapta kendini kendi anlattı. Böylece de içinde yaşadığımız bölgeye dair gözümüzün önünde olandan daha fazlası olduğunu gördük: Kadınların kendi elleriyle yaptıkları tarhananın bellek ve ekonomi ile kurduğu bağı, kıyı balıkçılığındaki erkek hakimiyetini, mevsimlik fındık işçisi kadınların yaşam koşullarını, taşeronda çalışan kadınların yaşam pratiklerini, Karadeniz müziğinde kadının yerini, Karadeniz dizilerinin kadına ve erkeğe dair kurgusunun anlattıklarını ve daha nicesini…

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 44. sayısında yayınlanmıştır.