Korona Krizi Fırsatçılığı Doğanın Talanı

Sokaklardan insanların çekilmesiyle “…İstanbul’dan Eyfel Kulesi görünmeye başladı… Adıyaman’a, Ankara’ya deniz geldi…” Hatta sokaklarda çitalar fink atmaya, domuzlar dans etmeye başladı. Martılar şarkı söylüyor, kuğular narin başlarıyla ritim tutuyorlardı. Çiçekler rengarenk bakıyor, arılar onlara göz kırpıyordu. Sabah sıcacık bir güneşle uyanan ağaçlar tertemiz gökyüzüne uzanıyor ve kollarını açarak esniyor, sallanan dallarından dökülen meyveleri envai çeşit hayvan topluyordu…

Tablo güzel, tablo enteresan fakat tablo tutarsız. Çelişkiler ve yanlışlarla dolu ama biraz eğlenceli ve biraz absürd. Hem insanların doğanın uyanışına şahit olmak arzusu ile dolup taştığını gösteriyor hem de yaşadığımız sistem içerisinde bunun ne kadar olanaksız, ne kadar gelip geçici bir şey olduğunu…

Fakat ne insanlar sokaktan tam olarak elini ayağını çekebildi ne de sistemin çarkları işlemeyi durdurdu. Coğrafyanın yağmacı devleti ve patronları -bu işin okulu olsa ders olarak okutulabilecek düzeyde bir yüzsüzlükle- “fırsatçılık”larını konuşturmaya başladılar. Ne İstanbul’un kanalı kaldı ne Kazdağları’nın altı üstü… Salda Gölü’ndeki talan, Dersim’deki taş ocakları, Aydın’daki Jeotermal Enerji Santralleri (JES), Karadeniz’deki Hidroelektrik Santralleri (HES) hazır insanlar sokağa çıkamıyorken daha da hızlandırıldı.

Talan Projeleri Hız Kazandı

Mart ayının sonlarına doğru, yüzlerinde maskelerle kameralara poz verenler yangından mal kaçırır gibi Kanal İstanbul ihalesi yaparken, hemen ertesi gün Ulaştırma Bakanı görevden alındı. Böylece hem toplumun tepkisi ölçüldü hem de bu zor zamanlarda devletin başının yapması gerekeni yapmaktan çekinmeyeceği duyurulmuş oldu.

Yaşadığımız coğrafyada toprak, hava ve su kirliliği, en çok da talan projeleri yüzünden son 50 yılda 36 göl kurumuş, geri kalanlarsa kuruma tehlikesiyle karşı karşıyayken Burdur’da bulunan Salda Gölü’nün -salgından istifade- iş makinalarıyla talan edilmesi, yoğun tepkiyle karşılandı. Mescit, otopark, tuvalet, duş, büfe, kafeterya vb. yapıların inşaatını da kapsayan Millet Bahçeleri Projesi, bu tepkiler üzerine 14 Nisan’da durduruldu ancak iptal edilmedi ve aynı günlerde başka bir gölle ilgili başka bir “değişiklik” duyuruldu. Edirne’de bulunan Gala Gölü çevresindeki milli parkın sınırlarının değiştirilmesini kapsayan projenin niyeti “bölgenin ekoturizme açılması ve daha iyi tanıtılması” olarak açıklandı. Henüz adı konmamış olsa da bu değişikliğin bir millet bahçesi vakasına döneceğini öngörmek için kahin olmaya gerek yok…

Aydın’ın Efeler ilçesindeki Kuyucular Mahallesi’nde yapılması planlanan JES projesi, yine salgından istifade hızlanan başka bir proje oldu. 16 Nisan’da JES için şirket tarafından deneme amaçlı sondaj çalışması başlatıldı. İzin almakla bile uğraşmadan çalışmayı başlatan şirkete karşı çıkan köylülere şirket görevlileri saldırdı ve köylüler arasında yaralananlar olduğu haberlere yansıdı. Herhangi bir sokakta yürürken “fiziksel mesafe kurallarını” aşanlara para cezası kesilirken sermayeyi kollayanlar yaşamı savunanlara “fiziksel saldırı” gerçekleştirebiliyordu yani. Daha önce verilen mücadeleler sonucu durdurulan Aydın Kızılcaköy’deki JES projesi de -talana başlamak için yasal olarak gerekli görülen- ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) onayını bu süreçte yeniden alabildi.

Korona virüsten korunmak için su ve sabunla temizlik uyarıları yapıladursun, Muğla’nın Milas ilçesindeki İkizköy’de bulunan Yeniköy Termik Santrali nedeniyle İkizköy susuz kalıyor. Kömür madeni zaten her şeyi; tarlaları, evleri, zeytinlikleri, dağları, ovaları, bölgedeki tüm yaşamı tarumar ederken yaşamlarını sürdürmeye çalışan İkizköy halkı, bir de salgın sürecinde günlerce süren susuzluğa maruz kalmaya isyan ederek santrali durdurma çağrısı yapıyor.

2019 yılının başında Rize Güneysu’da bulunan Gürgen köyünde halka “yol yapılacağı” söylenerek başlanan çalışmalarda, kalıp betonların arasına HES boruları saklanıp taşınarak HES inşaatı başlatılmış, HES inşaatının şantiyesini basan köylüler iş makinelerini uzaklaştırmış ve şirketi kovarak talanı durdurmuştu. HES projesini yürüten şirket halkın tepkisine rağmen -salgından istifade- çalışmalara hızlıca yeniden başladı.

Bahsi geçen örneklerdeki gibi halka sokağa çıkmak yasakken verilen izinle, maden projeleri de hız kesmeden devam ediyor. Artvin’de bakır, kurşun, çinko, gümüş ve altın aramak için iş makineleri çalıştırılırken Samsun’daki Şahin Dağları‘nda altın aramak için sondaj çalışmalarına başlandı.

Çanakkale Kumarlar köyünde baraj inşa etmek isteyen şirket, topraklarını boşaltmaları için halka baskı yapmaya devam ediyor. Mersin’de bulunan Akkuyu Nükleer Santrali’nin inşaatı aralıksız sürüyor.

Böylesi yıkıcı bir salgını bile fırsata çevirmeye çalışan kapitalizm ve devlet, kentsel dönüşümden kapitalizm için asla yeterli olmayacak enerji üretim santrallerine ve sayamayacağımız kadar çok sayıda talan projesine varıncaya dek doğa katliamını sürdürüyor.

Her krizde olduğu gibi bu krizde de devlet, yoksulları desteklemek yerine kartlarını sermayeden yana kullanmayı tercih ediyor ve şunu söylüyor: “İnsanlar ölür, hayvanlar ölür; canlı cansız tüm varlıklarıyla doğa ölür ama çarklar dönmek zorundadır.”

Bu koşullarda, parçası olduğumuz doğayla birlikte yaşama tutunabilmek için bu çarklara çomak sokmaktan başka çaremiz kalmıyor. Ama Korona Krizi’yle çoğunluk eve sıkışmışken ihtiyacımız olan çomağı nereden bulacağız? Cevap, bu süreçte abartılan “doğanın kendine geliyor olduğu”yla ilgili söylemi andırsa da aslında daha derinde; kapitalizmin çatlaklarında yeşererek bu çatlakları derinleştirmekte yatıyor. Cevap, arşınlanmayan kaldırım taşlarının ve duvarların dökülen sıvaların arasından filizlenen yeşillikler; betondelenler bu süreçte. Cevap, gazetemizin 12. sayısındaki “Her Şeye Rağmen Yaşam Direnişte” yazımızda bahsettiğimiz gibi; her şeye rağmen -gerekirse yöntemleri farklılaştırarak- direnişi düşünmekte ve örgütlemekte!

Özgür Erdoğan

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 53. sayısında yayınlanmıştır.