Devletin Bana Verdiği Yetkiye Dayanarak…

Korona krizi ile dört duvar arasına kapatılanlar da devlet politikalarıyla işten ilk çıkarılanlar da kadınlar oldu. Krizin içine çekilen kadın için erkek şiddeti hem evin içinde hüküm sürdü hem de sistematikleşti. Kapatıldığımız evler, biz kadınlar için hem bir sömürü alanı hem de halihazırda bir şiddet ve cinayet mahaliyken kadınların hayatı -eve sığmayı geçelim- var olamıyor.

Halihazırda maskelerden taşan erkek şiddeti, son zamanlarda devletin belli yerlerinde konumlanmış üniformalı şiddet olarak kadınların üzerine gelmeye devam ediyor. Polis, jandarma, milletvekili konumlarındaki erkekler, kadınlara alenen saldırıyor ve kadınları katlediyor. Kadınların yaşamlarını elinden çalmak için bahaneye gerek duymayan erkekler, bir de doğrudan devlet kalkanı kuşandıklarında yaptıklarının üstü örtülüyor, hasıraltı ediliyor. Kendi deyimleri ile ‘‘devlet’’ oluyorlar.

Şiddetin Üniformasını Giyenler, Silahını Tutanlar Kadınları Katlediyor

Sistematik bir şekilde tecavüz edip psikolojik işkence ile intihara sürüklediği İpek Er’e ‘‘İstediğin yere şikayet et bana bir şey olmaz, daha önce de yaptım.’’ diyen Musa Orhan kendisi ve binlercesi gibi devletin ta kendisi. Giydiği üniformanın, taşıdığı silahın bir anlamı var. Devlet tarafından verilen yetkiyle şiddet uygulamak, katletmek; kendisine düşman gördüğünü yok etmek, imha etmek; bununla övünmek onun görevi.

Savaş ve düşman kelimesine çok aşina onun gibiler; bu sefer kadınlara açılan bir savaş söz konusu, bu sefer düşman diyerek her türlü şiddeti ve en sonunda ölümü reva gördükleri kadınlar.

Musa Orhan’ın yazdığı mesajlardaki “Daha önce de yaptım.” ifadesine şaşıramıyoruz bu yüzden. Tıpkı 2017’de üniversite son sınıf öğrencisi Feray Şahin’i katleden, tüm delillere ve adli tıp raporuna rağmen serbest bırakılan Burak Aykul’un bir polis olmasına şaşıramadığımız gibi.

Bursa’da çalıştığı okulda ziyarete gelen kız arkadaşı Sosin Küçükgüven’i katleden Jandarma Uzman Çavuş Aydemir Koluaçık’a verilen müebbet hapis cezasının “tahrik” ve “iyi hal” indirimi ile 15 yıla düşürülmesi de aynı savaşın, düşmanlığın ve “bana bir şey olmaz”ın bir parçası değil mi?

Bir, iki ya da üç değil; münferit değil devlet yetkisiyle katleden, devletle “yakın bağları” sayesinde sırtı sıvazlanan erkeklerin sayısı.

Ankara’da intihar gibi gösterilerek Ümitcan Uygun tarafından katledilen Aleyna Çakır cinayeti bize birçok şey anlatıyor örneğin. Twitter’da Aleyna’nın da kaldığı yurtlardan birinde ablasının kalmış olduğunu söyleyen Dilek Ekmekçi’nin yazdığı, Aleyna’nın ölümünde sorumlu tuttuğu yapıda çalışan isim, Aleyna’yı katleden Ümitcan Uygun’un yine yakın zamanda intihar gibi gösterilerek katledilmiş olan annesi Gülay Uygun. Sosyal Hizmetler’de çalışan ve yaşları 18-25 arasında değişen genç kadınları seks işçiliğine zorlayan, devlet erkanından birçok kişinin de bu yapının içinde olduğunu ifade eden Ekmekçi’nin açıklamaları dururken, ekşi sözlük sitesinde bu başlığa erişim engeli getirildi.

AKP İstanbul Milletvekili Şirin Ünal da evinde şüpheli şekilde yaşamını yitiren işçi Nadira Kadirova için “Olay tamamen intihar. Şizofrenlik belirtileri vardı.” demişti. Cinayetin üstünü örtenlerin kim olduğu ortadaydı.

Ankara’da 18 gündür evli olduğu Sevginur Aktaş’ı başından vurarak katleden Müslüm Aktaş, cumhurbaşkanlığında tanıdığı olduğunu söyleyen bir polisti.

Gülistan Doku’nun kaybolmasından sorumlu bir numaralı şüpheli Zaynal Abakarov’un babasıysa yine bir polis. O da tıpkı Musa Orhan gibi devletin “yakınlarından” yani. Yani ne yaparsa yapsın “ona bir şey olmaz” üzerinde üniforması oldukça. Gülistan Doku’yu kaybeden Zaynal Abarakov’un babasının polis olmasının olaya ilişkin tüm delillerin ortadan kaldırılmasındaki, soruşturmanın gizlilikle yürütülmesindeki, Zaynal’ın yurtdışına kaçırılarak yargılanmamasındaki etkisi çok açık değil mi? Gülistan’ı bulmak istemeyen de Musa Orhan’ı serbest bırakan da devletin kendisi değil mi?

Erkeklik Üniforması

Erkeklerin, devletin onlara verdiği yetkiye dayanarak biz kadınlara gerçekleştirdikleri saldırılar, üzerlerine giydikleri asker, polis üniformalarıyla ya da silahlarıyla da sınırlı değil tabi.

Üniformalar değişiyor, tipler değişiyor, araçlar değişiyor ancak kadınlara şiddet uygulayan her erkek tek bir üniformayı, erkekliğin üniformasını geçiriyor üzerine. Bu hiç değişmiyor. Devletin katil, tecavüzcü, tacizci ve daha birçoklarını koruması için en “geçerli” üniformalardan bu giyilen.

Erkek Devletin Üniformalarına Karşı Gücümüz Birbirimizde

Biz kadınlar erkek devletin maskelerini yaşadığımız bir şiddette, uğradığımız bir tacizde bunu yapan erkekleri korumasından tanıyoruz. Biz kadınlar erkek devletin üniformalarını kadınları katleden erkekleri aklamasından, kadın düşmanı yasalarından tanıyoruz.

Şiddetten kurtulmanın da özgürce yaşamanın da kadın kadına bir mücadeleyle omuz omuza vermekten geçtiğini çok iyi biliyoruz.

Devlet biz kadınların üzerine hangi maskeyle gelirse gelsin, biz o maskelerin üzerine yürümekten de mücadelemizden de vazgeçmiyoruz, vazgeçmeyeceğiz.

İrem Gülser

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 54. sayısında yayımlanmıştır.