LGBTİQ+? Var Öyle Bir Şey!

LGBTİQ+ hareketi ve LGBTİQ+’lar son yıllarda mevcut iktidarın özellikle hedefi haline geldi. İsyanın tüm renklerini kuşanan bir karnaval havasında geçen onur yürüyüşleri yasaklandı. Diyanet tarafından -80’lerin Reagan Amerikası’nı hatırlatan bir biçimde- eşcinsellerin hastalık yaydığı söylenip lanetlendi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “sapkınlar” ifadesini ağzından düşürmedi. Son olarak ise Recep Tayyip Erdoğan LGBTİQ+’lar hakkında “Öyle bir şey yok!” diyerek ilginç bir ontolojik yaklaşımda bulundu.

İktidarın hedef tahtasında sadece LGBTİQ+’lar yok tabi. Alevilerin cemevi “cümbüşevi”, Kürtlerin zerdüştlüğü(!), çok afedersin(!) Ermenilerin varlığı terörist olmaları için yeterli. Sabit veya akışkan bütün kimlikler iktidar tarafından ötekileştirilirken tek meşru kimlik olarak heteroseksüel türk ve sünni erkeklik dayatılıyor.


Peki Süleyman Soylu’ya göre LGBT veya daha doğru tabirle LGBTİQ+’lar coğrafyamızın tarihinde yok muydu sahiden?
Osmanlı tarihinden başlamadan önce coğrafyamızın yakınında yer almış Antik Yunan’dan örnek vermeye başlamak istiyorum. MÖ 378 yılında Tebli komutanlar Pelopidas ve Epaminondas tarafından kurulan Kutsal Tek Birliği birbirine aşık 150 eşcinselden oluşuyordu. Bu birlik, bugünkü kalıpların aksine cesaret, azim, onur gibi bugün masküliniteye atfedilen değerleri temsil ediyordu.

Osmanlı’ya geldiğimizde eşcinselliğin son derece yaygın olduğunu görüyoruz. Bu sosyal-kültürel gerçekliği günümüze kadar getiren birçok yazılı ve görsel eser mevcut. Osmanlı’nın minyatür illüstrasyonlarına baktığımızda birçok eşcinsel romantik ve erotik sahneyle karşılaşıyoruz. Yine birçok padişahın hayran olduğu erkeklere şiir yazdığı bilinmektedir. Örneğin Fatih Sultan Mehmet’in Avni mahlasıyla yazdığı bir gazelinde Veyis adında genç bir erkekten şu şekilde bahseder: “Ey Avni! Taliin iyi gitti ve o sevgili (Veyis) misafirin oldu/Fırsatı kaçırma; zira Veyis bin cana bedeldir.”

Nitekim divan edebiyatında da eşcinsellik sık sık karşımıza çıkar. Lale devrinin en önemli şairlerinden Nedim: “Cuma namazına diye izin alıp anneden/ Bir gün uğurlayalım sitemkâr yüzleri/ İskeleye doğru dolaşıp ıssız yollardan/ Gidelim servi boylum yürü Sadabad’a.”

Başka örnekler de verelim ister misiniz? Abisiyle girdiği taht mücadelesinden bildiğimiz Cem Sultan, Fransa’da gördüğü hoş, gül yanaklı genç delikanlıları bakın nasıl anlatıyor: “Gül yanaklu mül dudaklu meh-lika mahbublar/ Hüsn içinde her biri mihr ü meh-i tabandur/ Bunlarunla iy şehenşeh-zade-i Sultan-ı Cem/ Bir gice zevk eylemek mi’rac-ı arş-istandur.”

İslam toplumlarında cinsiyet ve cinsellik alanında çalışmalar yapan İrvin Cemil Schick’e göre: “’L’ olsun, ‘G’ olsun, alfabenin diğer harfleri olsun, Osmanlı dili ve edebiyatında aynı cinsiyetten insanlarla duygusal ve cinsel ilişkide bulunanlar için o kadar zengin bir kelime dağarcığı var ki, muhterem ecdâdımızın bu işlerle bir hayli meşgul olduğuna hiç şüphe bırakmıyor.”

Ayrıca Osmanlı kahvehanelerinde müşteri çekmek için garsonlar genç erkeklerden seçilirken hamamlarda çalışan erkeklerin kayıtlı seks işçisi olduğunu da biliyoruz. Ancak homofobinin bunlardan çok sonraları, Osmanlı’nın son döneminde bu topraklara geldiğini söyleyebiliriz. Batının modern hukukundan esinlenen Osmanlı, Hristiyan inancının eşcinselliği tabu olarak görmesinden dolayı (hatta eşcinsellik 1974’e kadar Amerikan Psikiyatri Derneği tarafından hastalık olarak kabul ediliyordu.) homofobik zihniyetini de 19. yüzyılda benimsemeye başlamış ve homofobi kurumsallaşmıştı. Yani homofobi veya LGBTQİ+ fobi aslında bu coğrafyaya yabancıydı, batıdan ithal edilmişti.
Fakat fark etmişsinizdir ki; yazıda şu ana kadar erkek eşcinselliği dışındaki diğer cinsiyet kimliği ya da cinsel yönelimlere dair pek örnek yer almıyor. Çünkü erkek egemen zihniyetin toplumsal yaşamında ve tarih anlatısında bu kimlikler zaten yok sayılmıştı.

Aslında iki kişinin ev hapsine, iki kişinin de tutuklanmasına bahane olan ve ortasında Şahmeran figürü, köşelerinde gökkuşağı, lezbiyen, trans ve aseksüel bayrakları yer alan sanat çalışması tam olarak bu duruma dikkat çekiyordu. Yok sayılan, görmezden gelinen bu kimlikler tüm baskılara rağmen var olmayı sürdürüyordu.

LGBTİQ+’lar vardı, vardır ve var olmaya devam edecek. Aşağı bakmayanların mücadelesi devletin homofobik, transfobik, mizojinist, kayyumcu gri bulutlarını dağıtacak; rengarenk gökkuşağımız tüm görkemiyle görünmeyi sürdürecek.

Okan Şahin


Kaynaklar