Tahir Elçi Davasının 2. Duruşması Görüldü

Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin katledilmesiyle ilgili 3’ü polis 4 sanığın yargılandığı davanın 2’nci duruşması Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülüyor.

Diyarbakır’ın Sur ilçesinde yer alan Dört Ayaklı Minare önünde 28 Kasım 2015 günü açıklama yaptığı sırada katledilen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi cinayetine ilişkin davanın ikinci duruşması başladı. Sanık polislerin tutuksuz yargılandığı duruşmaya Diyarbakır Barosu, Elçi’nin avukatları, Eşi Türkan Elçi, Elçi’nin ağabeyleri, Bölge Baroları Sezgin Tanrıkulu, Alpay Antmen, Özgür Özel, Semra Güzel, Dersim Dağ, Mahmut Toğrul, Saliha Aydeniz, Hollanda Büyük Elçiliği’nden Sera Aleksanra Marsshall ve  Af Örgütü, MLSA ve insan hakları örgütleri temsilcileri katıldı. Duruşmaya sanık polisler SEGBİS üzerinden katıldı. Duruşma, avukatların, bir önceki duruşmada reddi hakim talebinde bulunduğu heyet tarafından görülüyor.

Mahkeme heyeti, Kovid-19 tedbirleri gerekçesiyle duruşma salonuna 83 kişinin alınmasına karar verdi. 

Duruşmada söz alan aile avukatlarından Zahide Beydağ Tıraş Öneri,  “Asıl failler neredeler bunu sormak için buradayız” dedi.

Avukat Benan Molu, “Bu dava Elçinin mücadele ettiği davalar gibi cezasız bırakılmak isteniyor. Devlet yükümlülüklerini yerine getirmiş olsaydı Tahir Elçi hayatta olacaktı. Örgüt üyelerinin yakalanmasına ilişkin operasyon usulüne uygun yapılsaydı Tahir Elçi hayatta olacaktı. Devlet soruşturmanın en başında olay yerini yok etti. Elçi’nin vurulma anına dair kamera kayıtları yak yok edildi, ya da kaybedildi. ATK görüntülerde kesintilerin olduğunu kabul ediyor. Dosya resmi olarak kısıtlama kararı olmamasına rağmen fiili olarak avukatlara  kısıtlanıyor” dedi.Reklam

Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın, “Bu dava bir yüzleşme davası bizim için. Şüphesiz birinci önceliğimiz Elçi’nin faillerini ve arka planını ortaya çıkarmak. Sistematik olarak Diyarbakır Barosu hedef haline gelmiştir. Biz failleri ve arka planını ortaya çıkarmak için katılıyoruz bu davaya” ifadelerini kullandı.

Van Barosu Başkanı Zülküf Uçar, “Tahir Elçi’nin Kürt sorunun çözümü noktasında yürüttüğü mücadele hepimizin mücadelesiydi. İnsan hakları mücadelesinde çok bedel verdi. İlerleyen zamanlarda Kürt sorunu noktasında bir yere ulaşacaksak Tahir Elçi’nin katkısı büyüktür” ifadelerini kullandı.

Mardin Baro Başkanı İsmail Elik de “Onun katledilmesi hak arayan, adalet arayan, barış isteyen bütün toplumu mağdur etmiştir. Biz de bu hak arayışına Mardin Barosu olarak katılmak istiyoruz” dedi.

Müşteki Türkan Elçi’ye söz verildi. Türkan Elçi şunları söyledi:

“Bilindiği üzere 132 gün önce bu salonda uzun yılların ardından açılan bir cinayet dosyasının adalet arayışının ilk adımları atılacaktı, umutluyduk. Beş yılı aşkın bir zaman da geçmiş olsa umutluyduk. Toplumda yaşadığımız genel atmosfer düşünüldüğünde ‘umut’ sözcüğü çoğu insan için inandırıcılığını yitirmiş olabilir, fakat gerçek bir mağdur hiçbir zaman umut etmekten vazgeçmez, çünkü umut onların yaşam dayanağıdır. Çoğu kayıp yakınından dinlediğim hikayelerde gidenlerin günün birinde kapıdan içeriye gireceklerine, geri döneceklerine inandıkları gibi ben de adaletin tecelli etmesi gerektiğine hep inandım. 132 gün önce ‘adalet dağıtıcısı olarak addedilen makamınıza saygımız var, çünkü mağdur vekili olarak yapılan haksızlıkların adaletle buluşması için hukuka inanan bir insanın ruhunun mahkeme duvarlarında izi var’ şeklinde meramımızı anlatacaktık, fakat saygı duyduğumuz makam bizi dışarıya atmakla tehdit etti. Makamınıza birilerini salondan atma olanağı tanındığını bilebilecek durumdayız, fakat bir yetki vicdani ve empati gibi değerlerden uzaklaştığında ortada iletişimi koparacak ve güveni sarsacak bir güç kalır. Oysa hukuk düzeni, güven duygusu içinde bir yaşamı vadeden bulunmaz bir nimettir. Benim gibi bir mağduru dışarıya atmakla tehdit ekmek oldukça kolay bir davranıştır, çünkü arkanızda bir mülkün devasa gücü var. Bizim arkamızda ne devlet gücü ne devlerin gücü ne de sırtımızı yaslayacağımız duvarlarımız var. Bizimle sürekli beraber yürüyen ölülerin sesleri var hepsi o kadar. Fakat bu da bilinmelidir ki bir mülk ancak ve ancak adaletle güçlenir, adaletle ayakta kalabilir. İnsan evladı var olalı peşine düşüp bulmaya çalıştığı en önemli ortak değerlerin başında ‘adaletin’ geldiği de unutulmamalıdır. Albert Camus’un anlatımıyla ‘İnsanlar, herkeste herkesçe benimsenen ortak değere dayanamıyorlarsa, insan için insan anlaşılmaz kalıyor demektir. Adaletin gerçekleşme olanağı bu salondadır, onu gerçekleştirme yükümlülüğü de bu makama düşmektedir. Aynı zamanda bu makamın, yükümlülüğünü yerine getirirken objektif olduğu kanısını uyandırmak zorunluluğu vardır. İlk duruşmada usul tartışması hususunda gösterilen direnç sanıkların salonda hazır bulundurulması konusunda da gösterilmiş olsaydı, yargılamanın sıhhatle yapılmasının olanakları yaratılsaydı, taraflara objektif yaklaşıldığına, adaletin tecellisi için gayret edildiğine kanaat getirilecekti. Zımni de olsa bir yargıç, taraflara meylini hissettirdiğinde eşitlik ilkesinin varlığından söz etmek ne derece doğru olacaktır? Bir yargı makamı kendini adaletin hizmetinde değil de devletin bir memuru olarak görüyor ve sanık sandalyesinde devletin menfaati için çalıştığını iddia eden polisleri yargılama hususunda hassas davrandığını hissettiriyorsa bunun keyfi bir yaklaşım olduğu, keyfiliğin vicdanları yaraladığı da bilinmelidir. Bir yargıcın meylini hissettirme konusunda Hz. Ömer, Ebu Musa’ya gönderdiği mektupta ‘Duruşma salonundaki yerlerinde ve duruşma anındaki bakışlarında taraflara eşit muamele et ki onlardan zengin olanlar adaletsizlik yapacağı zannını hissetmesinler, zayıf olanlar da adaletsizliğe uğrayacaklarını hatırlarına getirmesinler’ der. Yargıcın tarafsız olması kadar tarafsız görünmesinin hissettirilmesi de önem arz eder ve bu nedenledir ki İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 10. maddesinde ‘Herkesin hak ve yükümlülükleri belirlenirken ve kendisine suç yüklenirken tam bir şekilde davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından hakça ve açık olarak görülmesini istemeye hakkı vardır. Yargı makamından tarafsız, objektif, bağımsız ve başkalarından farklı tutulmamayı istemek de biz vatandaşların en doğal hakkıdır ve adil yargılanma hakkımızın temelini oluşturmaktadır. Bugün bizi bu salonda bir araya getiren cinayet dosyasında maktul olarak yer alan, koca bir şehrin baro başkanı, ömrünü cezasızlıkla mücadeleye adamış Tahir Elçi; toplumun kaosa sürüklendiği, sokaklarda bombaların patlatıldığı, silahların gece gündüz susmak nedir bilmediği, masum insanların zarar gördüğü bir gidişata hiç kimsenin cesaret edip dur diyemediği bir anda sadece kendi insani duygularının etkisiyle ve savaşa karşı durmak gerektiğine olan inancıyla son sözlerini dile getirdiği anda katledildi. Ölümler karşısında kendini sorumlu hissetmesi bana Karl Jaspers’ın bu sözlerini hatırlatır: ‘İnsanlar arasında insan olmalarından gelen bir dayanışma vardır ve bundan ötürü herkes karşı sorumludur. Bilhassa da kişinin tanıklığında işlenen yahut bilmiyor olamayacağı suçlara karşı. Bunları önlemek için elimden geleni yapmıyorsam ben de suç ortağıyım demektir. Diğer insanların öldürülmesini önlemek için hayatımı tehlikeye atmamışsam, sessiz kalmışsam kendimi hukuken, siyaseten ve ahlaken hiçbir şekilde anlaşılamayacak bir biçimde suçlu hissederim, tüm bunların ardından hala yaşıyor oluşum bana kefareti ödenemez bir suçluluk yükler.’ Bugün ben de bu salonda bunu içtenlikle dile getirmek isterim ki; bir insan olarak insanların ölümünden duyulan mahcubiyeti yüreğinde hisseden bir baro başkanını katledenlerin cezalandırılması yönünde mücadele etmememiz de bize kefareti ödenemez bir suçluluk yükleyecektir. Bu talep bir eşin talebi olduğu kadar, bir suçun cezasız kalmaması için sıradan bir vatandaşın insani bir talebi olarak da kabul edebilirsiniz. Yaşanan insanlık dramının karşısında kendini sorumlu hisseden birinin, kaosa mahal verecek şiddet dilini reddederek savaşa karşı olduğunu, savaşın taraflarından çekinmeden samimiyet ve cesaretle dile getirdiği esnada katledilmesi toplumda yankı bulmuş, ölümü esefle karşılanmıştır. Bugün bizi bu salonda bir araya getiren cinayetin acısını dile getirip faillerin cezalandırılmasını talep ettiğim kadar bu menfur cinayetin, toplumun üzerindeki tezahürünün de göz ardı edilmemesi gerektiği hususuna dikkat çekerek adaletin tecelli edeceği beklentisinin toplumun umudu haline geldiğini de belirtmek isterim. Sonu bir mabedin ayakları altında dramla biten bir senaryonun yazarlarının bulunup cezalandırılması huzur ve güven içinde bir ülkede yaşamamız açısından elzemdir. O daracık sokakta başrolleriyle, figüranlarıyla oynanan oyunun senaristinin, yönetmeninin, kurşunu sıkanın bilinemeyeceği veya işlenen suçun taksiren olduğu inandırıcı değildir. Hukuk devleti ilkesi gereği, yaşadığımız mağduriyetin hukuksal çözümünü yargı mekanizmasına bırakmayı gerektirir. Yetkililerin yaşanan mağduriyet karşısında sessiz kalması, olanakların adaletin tecellisi için kullanılmaması, hukuka ve makamlara olan güveni zedeler. İşlenen cinayetle kanayan yaranın onarılma görevinin yargıya düştüğü, kamu düzeninde karşılaşılan her türlü haksızlığın yargı makamlarınca çözülebileceği, adaleti tesis edebilme rolüyle toplumsal barışın ve huzurun sağlanacağı unutulmamalıdır, yargı toplumsal yaraları adaletle onarma işleviyle mükelleftir. Yargı makamlarının adalet dağıtıcısı olarak tanrısallaştırılmış işlevini yerine getirmemesi, suçluların cezalandırılmaması neticesinde yargı hanesinde tarih boyunca hatırlanacak bir leke olarak yerini alacaktır. Davaya katılmama karar verilmesini talep ediyorum.”

Antep, Van, Mardin, Urfa, Ankara, Şırnak baroları ile Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği davaya katılma talebinde bulundu.

İddia makamı, Türkan Elçi, Mehmet Elçi, Ömer Elçi ve Diyarbakır Barosunun katılma talebinin kabulüne, diğer kurumların taleplerinin reddine karar vererek duruşmaya ara verildi.Reklam

Türkan Elçi, Ağabey Mehmet Elçi ve Diyarbakır Barosu dışında diğer tüm katılımcıların katılım talebi Tahir Elçi’nin ölümünden zarar görmediği gerekçesiyle reddedildi.

Duruşmada sanık savunması, mahkeme başkanı ve avukatlar arasında şu diyaloglar geçti:

Sanık polis: Olay günü haber merkezinin anonsuyla Dört Ayaklı Minare’de görev aldım. 25 metre mesafede postane ile cami girişi önünde görev aldım. Meydanda silah sesi gelince cami girişinde silahımı doldurarak beklemeye başladım. İlk şahsa iki el ateş sonra gelene 4 atış yaptım. İkinci koşan 4-5 metre sonra bana ateş etti yaralandım. Bulunduğum yere çöktüm. Görüntülerde net gözüküyor önümde zırhlı araç ve bir kornet araç vardı. Dört Ayaklı Minare görülmüyordu. Yakın mesafede ve hedef gözeterek örgüt üyesine atış yaptım. Diğer sanıklara aynı şubede çalışıyorduk. Hiçbir istihbari bilgi gelmedi. Şikayetçiyim. Davaya katılma talebim yoktur.

Mahkeme başkanı: Londra Üniversitesi raporuna göre şüphelisiniz bu konuda bir söyleyeceğin var mı?

Sanık polis: Raporun gösterdiği yerde olsaydım, diğer polisler de beni görürdü. Kornet aracı görüşümü engelliyordu. Mesut Sevgi’yi hiç görmedim. Kornetin arkasında olduğum için görmedim.

Avukat Gamze Yalçın: Sivillerin korunması açısından tedbirli davrandınız mı?

Sanık polis: Silah sesleri geldikten sonra sokak içerisinde kimse kalmadı. Görerek ve hedef göstererek atış yaptım.

Mahkeme Başkanı: Kaçan örgüt üyeleri ve sokakta bulunan polisler dışında silah kullanan oldu mu uzun mevzili silah kullanıldı mı?

Sanık polis: Görmedim. Yoğun silah sesi vardı. Uzun namlulu silah sesini yaralandıktan kısa süre sonra duydum. Kısa sürede önümden geçtikleri için arkasında polis var mıydı göremedim. Kontrol etmedim. Bizim görevimiz sadece basın açıklamasını tutanak altına alıp sunmaktır. Görüntülerde net gözüküyor örgüt üyesinin önünde ve arkasında kimse yoktu.

sanık avukatı: Müvekkilim sanık değil mağdurdur. Hayati derecede yaralanan müvekkilimin sanık olması üzücüdür. Londra laboratuvarından gelen taraflı raporla müvekkilimin sanık durumuna düşmesi üzücüdür. Müvekkilim yaralandığı için şikayetçiyiz. Davaya katılma talebinde bulunuyoruz.

Sanık polis savunma yaptı: Olay günü sorumlu olduğumuz komiseri  tarafından arandım . Basın açıklaması yapılacağı için görev almamı söyledi. Sokağa girdiğimizde elçi ve baro üyelerini gördük. Basın açıklaması bittikten sonra dağıldılar. Yaşlı bir amca ile konuştular. O sırada silah sesleri geldi. İkinci şahıs elinde silahla ateş gelmeye başladı. Mesut Sevgi şahsa karşı ateş etmeye başladı. Ben de corbett aracın ön tarafındaydım. Şahsa doğru etkisiz hale getirmek üzere ateş ettim. Kaç el ateş ettim hatırlamıyorum. Ateş ettiğimiz alanda canlı olarak kimse yoktu. Anonslardan sonra takviye geldi, ondan sonra şehit olan iki arkadaşı gördüm. Oradaki arkadaşlar basın mensuplarını ve avukatları orada çıkarak güvenli alana geçirdiler. Tahir Elçi’nin vurulduğunu görmedim. M.S. ile aynı şubede çalışıyorduk. Şahıslar sokağa girince silah sesleri çoğaldı hangi silahtan geldiğini anlamam mümkün değil.

Sanık polis ayrıca, Londra raporunun yanlı tutulduğunu iddia etti ve avukatı da olay yerinde keşif yapılmasını talep etti.

Katılan vekillerinden Av. Aynur Tuncer Yazgan, tevsii tahkikat ile ilgili soru, keşif ve bilirkişi ile ilgili talepleri olacağını ayrıca tanıkların ve sanıkların duruşmada hazır edilmesi talep ettiklerini belirtti. Yazgan bunlarla ilgili süre talep etti.

Diyarbakır Barosu adına davaya katılan Av. Cihan Aydın da, “Sanıklar dört yıl sonra sanık olarak dinlendi. Burada bir cinayet kovuşturması yapıyoruz. Sanıkların tutuklanması gerektiğini mahkeme heyetinden talep ediyoruz” dedi.

Katılan vekillerinden Av. Aynur Tuncer Yazgan da “İddia makamı gizli tanıkların da dinlenilmesini talep etti. Ancak gizli tanıklara doğrudan soru sorma imkanı olmadığından huzurda ya da SEGBİS ortamından ifadelerine başvurulsun.” dedi.

Mahkeme heyeti sanıklara sordu, 3 sanık da tahkikat talebinde bulunmadı.

Duruşma savcısı biri gizli tanık olmak üzere 5 tanığın dinlenmesi talimat yazılması talebinde bulundu

Duruşmaya ara karar verilmek üzere ara verildi.

Verilen aranın ardından mahkeme heyeti ara kararını açıkladı.

Mahkeme, olay hakkında beyanları bulunan tanıkların bir sonraki celsede tanık olarak dinlenilmesine; daha önce tensiben tanık olarak dinlenilmesine karar verilen 11 kişinin dinlemesinden vazgeçilmesine karar verdi.

Mahkeme, avukatların tevsi tahkikat taleplerini yazılı olarak sunmaları için süre verdi. Sanık polislerin müdafilerinin keşif yapılması yönündeki talebinin bilahare değerlendirileceğini bildiren mahkeme heyeti, müdafii sanık polisin taraf bilgisinin “katılan sanık” olarak değiştirilmesine hükmetti.

Avukatların sanıkların tutuklanmasına yönelik taleplerini “kaçma, delil karartma şüphesi olmadığı” gerekçesi ile reddeden mahkeme, yurt dışı çıkış yasağı tedbiri ile yetindi. Duruşma 14 Temmuz 2021’e ertelendi.

Av. Benan Molu  konuşuyor
Av. Benan Molu | Fotoğraf: Fırat Topal/Evrensel

Duruşma sonrası adliye önünde açıklama yapan Elçi’nin avukatlarından Benan  Molu “5 yıl sonra ilk defa bir duruşma yapıldı. Ölümünden itibaren etkili bir soruşturma yürütülmesini talep ettik. İlk defa sanık polislerinin ifadeleri alındı, sorularımızı sorduk. Duruşma 14 Temmuz’a ertelendi. Biz de hayatını cezasızlıkla mücadeleye adayan Elçi’nin cinayetinin cezasız kalmaması için mücadele edeceğiz.

Av. Erkan Şenses ise “Biz sanıkların tutuklu yargılanmasını istedik mahkeme reddetti. Sanıklara yurt dışı yasağı verildi. Sanıkların duruşmada yüzleştirme yapılabilmesi açısından duruşma salonunda dinlenmesini talep ettik. Mahkeme bunu reddetti, mahkeme bu konuda ısrar ediyor” diye konuştu.

İddianamede, sadece “bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermek” suçlaması yöneltilen tutuksuz sanık polisler hakkında 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası istendi. Firari sanık durumunda olan PKK’li Uğur Yakışır ise, Tahir Elçi’yi “olası kastla öldürmek”le suçlandı. Elçi iddianamesinin, olay esnasında yaşamını yitiren Mahsum Gürkan ile birlikte ateş açtıkları iki polis memurunun hayatlarını kaybettiği olayla birleştirilmesi üzerine PKK’li Uğur Yakışır’a ayrıca “2 polisi öldürmek, ülke birliğini ve bütünlüğünü bozmak”, polis memurunu “öldürmeye teşebbüs”, “izinsiz silah bulundurmak” suçlamaları yöneltilip, toplamda 3 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 45 yıl hapis cezası talep edildi.

Kaynak: Evrensel