Boş Sahne’de Bir Maymun – Didem Erbak

Yahudi olduğu için Almanlar tarafından sevilmeyen, Almanca konuştuğu için Çekler tarafından hor görülen, babası Hermann Kafka içinse bir böcek Franz Kafka.

Kafka hayatı boyunca bürokrasiye ve otoriteye, zorluklardan kaçtığı için karşı koyamamış ve bu nedenle kızgınlıklarını, arayışlarını, yapayalnızlığını yazdığı hikâyelere yansıtmıştır. Bu hikâyelerden birisi de, bir avcı şirket tarafından yakalanıp gemiye tutsak edilen bir maymunun insanlaşma sürecini anlattığı “Akademi İçin Bir Rapor” isimli hikâyesidir. Bu hikâyede tutsak edilen maymun, bir zamanlar “her tarafa yayılan bir duygu olarak tanımladığı özgürlüğü”, gemiden okyanusa atlama ihtimali olarak görür. Buna karşın tek çıkış yolunu onu kapatan insanları taklit etmekte bulur ve zamanla insanlaşarak büyük kafesten kurtulur. İsmi artık Peter olur. Hatta bir insan olarak şempanze bile beslemeye başlamıştır. Kafka’nın maymunu kimisine göre sahte özgürlüğün yanılsaması, kimisine göre ise sonsuz bir modern köleliğin çelişkisi olmuştur.

Öyküdeki çelişkileri, arayışları ve eleştirileri irdelerken bu öyküyü bir tiyatro oyunu olarak sahneleyen Boş Sahne isimli tiyatro grubunu izleme ve onlarla tanışma fırsatı buldum. Boş Sahne ekibi(Saim Güveloğlu ve Filiz Bozkuş) “sade ve özgür bir şekilde yaşamak, yaşadığımız gibi tiyatro yapmak istiyoruz” diyorlar. Neden Boş Sahne diye sorduğumda ise Peter Brook’un Boş Alan kuramından etkilenerek karar verdiklerini söylüyorlar. Günümüz yönetmenlerinden Peter Brook’un bu kuramına göre her boş alan sahnedir, oyuncu o boş alanda yalnızdır ve o alanı istediği gibi doldurabilir.

2011 yılından beri oyunlarını sahneleyen Boş Sahne’nin ilk oyunu Ursula K. Le Guin’in aynı adlı öyküsünden oyunlaştırdıkları “Labirentler” isimli oyun. Bu oyun üzerine yaptığımız sohbette ise bu oyunu neden seçtiklerini ve oyunun nelerden bahsettiğini anlattılar. “Oyun bir yaratığın başka bir yaratığa labirentler içerisinde yaptığı farklı birçok deneyi, deneye maruz kalanın bakış açısıyla anlatıyor” diyorlar ve ekliyorlar “Bizim insan olarak bildiğimiz şu; deneyleri bizim başka bir insana veya hayvana yapmamız olduğu için deneyi yapanın gözünden bakmak. Ursula ise bu öyküsünde deneye maruz kalanın tarafından bakıyor.” Öykünün onları etkileyen ve onlara güzel gelen yanı ise Ursula’nın hikayeyi bir ajitasyon içerisinde değil de bir yandan isyan eden, bir yandan komik duruma düşen, bir yandan da ağlayan, aslında farklı bir çok boyutu yansıtan bir şekilde, yazması olmuş. Bu oyuna hazırlanırken Foucault okumaları gerçekleştirmiş, kapatılma ve hapishanelerde yapılan deneyler ile ilgili araştırmalar yapmışlar. Ve tüm bu çalışmalar sonrasında oyunu, Foucault’nun tanımlamış olduğu mikro iktidar üzerinden yorumlamışlar. Aynı zamanda “Oyunu didaktik olmaktan çıkararak Ursula’nın kendi edebiyatında yapmayı önemsediği bir şeyi yaptık” diyorlar.

Gelelim yazının başında da bahsettiğim ikinci oyunları Kafka’nın öyküsü Akademi İçin Bir Rapor’a. Bu oyunu neden seçtiklerini sorduğumda Kafka’nın minör edebiyatını* tiyatroya uyarlamak istemelerinin, karşılarına bu oyunu çıkarttığını söylediler. Bu oyuna 8 ay çalışmış, çalışmalarını yoğunluklu olarak üç ayda tamamlamışlar. Bu yüzden oyunu, oynadıkça keşfettiklerini söylüyorlar. İnsanlaşan maymun Peter, “Sayın akademi üyeleri” diye başlıyor oyununa ve ilk olarak tükürmeyi öğrendiğini söylüyor. “İnsanlarla aramda bir fark vardı: Onlar bana tükürdüğünde ben yüzümü siliyordum fakat ben tükürdüğümde onlar yüzlerini silmediler”. Yine oyunun bazı kısımlarında “ilerlemeliyim, ilerlemeliyim” diyerek koşuyor Peter. “Bu durum modernizme bir eleştiri mi acaba?” diye sorduğumda, aslında oyunda maymunun bir yaban olarak modern dünyaya baktığının vurgusunu yapıyorlar. Maymunun kendi maymunluğu bastırarak, insan olma durumunun eleştirisinin aslında Kafka’nın kendi yaşamında da olduğu belirterek “Tıpkı oyunda maymunun kendi kimliğini bastırdığı gibi Kafka da kendi yaşamında anadili Çekçe olmasına rağmen, Almanca yazıyor” diye ekliyorlar. Bu öyküde maymunun yersiz-yurtsuzlaştırılarak tutsaklaştırılması ve yavaş yavaş kendi dilinden, kimliğinden uzaklaşmasının, yaşadığımız coğrafyadan tanıdığımız bir gerçeklik olduğunu söylüyorlar. Tüm bunlara rağmen Kafka oyunda, maymunun insanlaşmasını tek çıkış yolu olarak belirtiyor ve özgürlüğü çıkış yolundan farklı bir yere koyuyor. Sizce Kafka çıkış yolu ve özgürlük arasında nasıl bir fark koyuyor dediğimde, bana aslında öykünün bu ayrımında Kafka kendisi konuşuyor diyorlar. “Genel özgürlük veya çözümler Kafka’ya göre değil; bunun yerine o çıkış yolları arıyor. Kafka bu konuştuklarımızdan günlüklerinde de bahsedebilir aslında. Ama Deleuze’ün minör bir edebiyat içinde yazdığı, bunun çok politik olduğudur. Kafka yüce bir özgürlük duygusundan bahsetmiyor fakat her an bir çıkış yolu aramanın yani insanın bunu aramasının aslında politik bir karşılığı olduğundan bahsediyor.” diye ekliyorlar. Peki, insanlaşmak onun için tek çıkış yolu mu dediğimde “O koşullar altında. Mesela Almanca konuşmak zorunda olduğunda Almanca konuşuyor Kafka. Ve tam bu yüzden Deleuze, Kafka bu kadar politik olabilir. O, Almanca yazmak zorunda olduğunu biliyordur ve azınlık olarak çoğunluğun dilinde yaptığı edebiyat politik bir eyleme dönüşür.” diyorlar.

Oyunda maymun karakterini Filiz Bozkuş canlandırıyor. Oyunu izlerken karakterin özelliklerini, izleyene oldukça iyi yansıtıyor ve dolu bir tek kişilik performans sergiliyor. Oyunu bir oyuncunun öyküyü anlama çabası olarak tasarladıklarını söylüyorlar. Ve bu anlama çabasını seyirci ile paylaşıyorlar. Seyircinin artık didaktik tiyatronun öğreticiliğini, yani tepeden inme bir şeyi, kabul etmek istemediğini söylüyorlar. Ve son olarak “ Biz anladık oynuyoruz değil, siz de gelin ortak olun, birlikte anlayalım demek istedik” diye ekliyorlar sohbetimizin sonunda.

Gelgelelim Kafka’ya; O öyküsünde tüm çelişkileriyle, arayışlarıyla ve eleştirileriyle özgürlüğün değil ama bir çıkış yolunun peşinden koşuyordu. Ben ise “boş sahneye” baktığımda görüyorum ki, eğer kapitalizm yaşamlarımızın içerisine bu kadar sızmamış olsaydı, insanlaşmak tutsak edilen maymun için belki bir çıkış yolu olarak görülebilirdi. Bense yaşamlarımıza dönüp baktığımda, yaşadığımız sistemin içindeki bütün çıkış yollarının yine bu sisteme çıktığını görüyorum. Ve hatta diyebilirim ki bu yolları bize tek çıkış yolu olarak gösteren ve insanları gerçek özgürlüğe dair ümitsizleştiren de bu sistemin ta kendisi. Eğer bir gün gemideki tutsak edilmiş maymunlar, insanları taklit edip tükürmeyi öğrenmek yerine, hep beraber zincirlerini kırmayı seçerlerse, özgürlük bütün maymunlar için bir hayal değil, gerçeklik olacaktır.

Bakalım sizler bu oyunu izlemek için gittiğinizde kendinizi bir akademi üyesi olarak mı yoksa bir maymun olarak mı göreceksiniz? İşte bu sorgulamayı yaşayabilmek için bu oyuna gitmenizi ve aynı zamanda Kafka ile tanışmanızı kesinlikle tavsiye ediyorum.

* Minör edebiyat, Deleuze ve Guattari tarafından etnik bir azınlığa mensup yazarın yaşadığı ülkenin dili ile yaptığı edebiyat olarak tanımlanır.