Devlet Metin Göktepe’yi Katledeli Tam 25 Yıl Oldu

Devrimci gazeteci Metin Göktepe, devletin kolluk güçleri tarafından katledileli 25 yıl oldu. Göktepe, Ümraniye Hapishanesi’nde katledilen devrimcilerin cenaze törenini haberleştirmek üzere gittiği Alibeyköy’de 8 Ocak 1996’da gözaltına alınmış, o gün “gözaltı merkezi” olarak kullanılan Eyüp Spor Salonu’nda çevik kuvvet polislerinin yaptığı işkence sonucu yaşamını yitirmişti.

Metin Göktepe, Cumartesi Anneleri eylemlerinin de aralarında olduğu tüm hak arama eylemlerini belgeleyen bir devrimci gazeteciydi ve bu nedenle, devletin hedefindeydi. Katledildiği gün, izlemek üzere gittiği habere için de Metin Göktepe haber merkezindeki arkadaşlarına, “Mutlaka ben izlemeliyim arkadaşlar” demişti.

Önce Katliam, Sonra İşkence ve Cinayet: Fail Devlet

Metin Göktepe’nin polis tarafından önce işkence görmesiyle, ardından da katledilmesiyle sonuçlanan süreç devletin fail olduğu bir hapishane katliamıyla başlamıştı. 4 Ocak 1996’da Ümraniye Hapishanesi’nde askerler tarafından devrimci tutsaklara saldırı düzenlendi. Saldırıda devrimci tutsaklar Abdülmecid Seçkin, Orhan Özen, Rıza Boybaş ve Gültekin Beyhan yaşamını yitirdi. 12 Ocak 1996 tarihli İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü otopsi raporlarında tutsakların yaşamını yitirme nedeni, “kafatası travmasına bağlı lezyonların neden olduğu beyin kanaması” olarak belirtiliyordu.

Göktepe’nin Katledilmesi

Ümraniye Hapishanesi’nde katledilen tutsakların  8 Ocak 1996’da Alibeyköy’deki cenaze törenini haberleştirmek üzere bu bölgeye giden Evrensel Gazetesi muhabiri Metin Göktepe, gözaltına alındı ve o gün gözaltına alınan yüzlerce kişiyle birlikte Eyüp Kapalı Spor Salonu’na getirildi. Metin Göktepe gözaltına alındıktan sonra, “gazeteciye özel muamele” şeklinde ifadeler kullanan polisler tarafından, salonun içinde ayrı bir bölüme alınarak işkence görmeye başladı. Bir gün sonra, Göktepe’nin cansız bedeni spor salonunun yakınlarında bulundu.

Devletin İnkar ve Yalanları

Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar ve Başbakanı Tansu Çiller, Metin Göktepe’nin gözaltına alınmadığını iddia ettiler. Eyüp Cumhuriyet Savcısı Erol Canözkan ise Göktepe’nin gözaltına alındığı, fakat çay bahçesinde otururken fenalaşarak sandalyeden düştüğü iddiasındaydı. Devletin konuyla ilgili tüm kurumları adeta birbirlerini yalanlama, yalanlarken saçmalama yarışındaydı. Bir başka iddia da, dönemin İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan’dan geldi. Ünüsan, Metin Göktepe’nin spor salonunun duvarından düşerek yaşamını yitirdiğini iddia etti. Ancak bakanın savunduğu bu iddia yalanlanınca, anne Fadime Göktepe’den özür dilemiş, ancak Fadime Göktepe bu özrü kabul etmeyerek katillerin ve cinayette sorumluluğu bulunan devlet görevlilerinin yargılanmasını istemişti.

O dönem cumhurbaşkanı makamında oturan Süleyman Demirel ise, benzer cinayet ve katliamlardaki devleti koruyan açıklamalarına paralel olarak, “Cinayeti polis işlemiştir tabirini beğenmiyorum. Hadiseleri kendi sınırları içinde mütalaa etmeliyiz’’ şeklinde, aslında çok da bir şey açıklamayan bir “açıklama” yaptı. Devletin tüm bu yalan ve inkar açıklamalarına karşın Adli Tıp Raporu gerçeği ortaya koyuyordu. Göktepe’nin baş ve vücut kısımlarına küt cisimlerle çok sayıda darbe vurulmuştu. Raporda geçen “küt cisimler” arasında muhtemelen, Göktepe’yi gözaltında tutan Çevik Kuvvet polislerinin o dönem eylemlerde saldırı aracı olarak kullandığı sert tahta coplar da vardı.

Cinayet Sonrası Bir Devlet Klasiği: Adaletsizlik

30 duruşma boyunca süren davanın sonunda, 20 Ocak 2000’de, 5 katil polis ‘kastı aşan şekilde insan öldürmek’ (taksirle) ve ‘faili belli olmayacak şekilde insan öldürmek’ suçlarından 7 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı, 1 katil polis ise Yargıtay’ın kararı bozmasından sonra 20 ay hapis ve 5 ay kamu hizmetinden uzaklaştırma cezası aldı. Katillerin bir kısmı 17 ay cezaevinde kaldı, fakat 2000 yılında yürürlüğe giren ve kamuoyunda ‘Rahşan Affı’ olarak bilinen ‘Şartlı Tahliye ve Ceza Erteleme Yasası’ ile serbest bırakıldı. O dönem, emniyet müdürü, bakan, başbakan, savcı gibi devletin icra (yürütme) ve yargı görevlerinde yer alan kamu görevlileri ise herhangi bir yargılamaya tabi olmadı.